Kapitalizm Gerçekten İslam'a Uymaz Mı?
[3 Şubat 2006 tarihli Radikal gazetesinde yayınlandı]
Son aylarda gündeme gelen, önceki hafta da Ali Kırca'nın "Siyaset Meydanı"nda tartışılan bir soru var: Kapitalizm İslam ile bağdaşır mı?
Aslında pek yeni olmayan bu tartışmanın Türk kamuoyunun dikkatini çekmesinde, kısa adı ESI olan "European Stability Initiative" isimli Avrupalı düşünce kuruluşunun Kayseri'deki "İslami Kapitalizm" hakkında geçtiğimiz eylül ayında yayınladığı bir raporun etkisi var. ESI, Kayseri'de müthiş bir ekonomik başarı gösteren sanayici ve işadamlarının çoğunun dindar olduğuna işaret etmiş ve bundan hareketle ünlü sosyolog Max Weber'e atıfta bulunmuştu. Weber, bilindiği gibi, "Protestan Ahlakı ve Kapitalizm'in Ruhu" adlı eserinde, Avrupa'da kapitalizmin gelişmesinde Kalvinist Protestanların çalışkan ve tutumlu ahlakının önemli bir rol oynadığını anlatır.
İşin içine Weber, Kalvinizm gibi Batılı kavramlar girince, bir de bazı yorumcular "bu, İslam'ın elini dünya işlerinden çektirme projesidir" gibi komplo kokan laflar edince, bazı Müslümanlar tepki gösterdiler. "Siyaset Meydanı"nda söz alan ilahiyatçılar da bu tepkiyi paylaştılar, hatta "kapitalizm İslam'a aykırıdır" diye kestirip attılar.
Oysa durum hiç de öyle olmayabilir. Bunu görmek içinse, bazı klişeleri sorgulamak gerek.
Kapitalizm nedir?
İlk sorgulanması gereken, "kapitalizm" denince ne anladığmız.
Bu kavram Türkiye'de çoğu insanın aklına, işçilerini aç karnına çalıştırırken ellerini ovuştura ovuştura para sayan zalim ve sahtekar patron imajları getirir. Yılmaz Güney filmlerinden "Olacak O Kadar Televizyonu"na dek sürekli boy gösteren bir temadır bu. Gözünü para hırsı bürümüş, ilkesiz ve namussuz adamlardır kapitalistler...
Oysa bu karikatür, kapitalizmin doğru bir tarifi değildir. Kapitalizm, özetle, devletin yerine bireyin girişimci olduğu ekonomik sistemdir. Sermaye birikimi oluşturan bu girişimciler, şirketler ve fabrikalar açıp istihdam yaratır ve elbette ki "patron" olmuş olurlar. Ama "zalim patron" olmaları gerekmez; aksine çalıştırdıkları insanlara haklarını veren dürüst insanlar da olabilirler. Hatta kazançlarının bir kısmını idealist bir biçimde toplum yararına da harcayabilirler.
Zaten kapitalizmin teorik savunucuları da, böyle bir "kapitalist ahlak" öngörmüşlerdir. Ünlü İngiliz iktisatçı Adam Smith'in çok anılan "Milletlerin Zenginliği" kitabından başka "Ahlaki Duyguların Teorisi" adlı bir kitabı da vardır ve orada kapitalist ekonomiyi ve bireysel özgürlüğü etik bir zemine oturtur. Günümüzde Amerika'nın önde gelen Katolik ilahiyatçılarından biri olan Michael Novak da, "Demokratik Kapitalizm'in Ruhu" adlı eserinde aynı mesajı verir: Novak'a göre kapitalizm zenginlik üretmekte en başarılı yöntemdir ve ilahi dinlerin öğrettiği hayırseverlik ilkesiyle desteklendiğinde, bir toplum için en sağlıklı sosyo-ekonomik sistemi oluşturur.
Kur'an ve Kapitalizm
Denebilir ki, "kapitalizm Hıristiyanlıkla uyuşmuş olabilir, ama İslam'a uymaz."
Oysa tam aksine, İslam'ın kapitalizme Hıristiyanlık'tan daha bile açık olduğunu savunmak mümkündür. İncil'de fakirlik övülmesine rağmen, Kur'an'da "mülk" olumlu bir kavramdır. İslam peygamberi Hz. Muhammed, hayatının büyük bölümünde ticaretle ilgilenmiştir ve hatta "rızkın onda dokuzu ticarettedir" dediği rivayet edilir. Zaten İslam dünyasının Ortaçağ'daki görkemli yükselişinde de, dünya ticaret yollarının merkezinde yer alması ve Müslüman tüccarların bu konumu çok iyi değerlendirmesinin rolü büyüktür.
Ama elbette kapitalizm ticaretten ibaret değildir ve asıl belirleyici karakteri "sermaye birikimi" ve "ekonomik eşitliksizlik"tir. Kapitalizme karşı çıkan Müslüman teolog ve entellektüeller de bu noktaya işaret ediyor ve Kur'an'da sosyal adalete yapılan vurgunun kapitalizmle çeliştiğini düşünüyorlar.
Oysa böyle bir çelişki yoktur, çünkü Kur'an'ın sosyal adalet kavramı, toplum içindeki zenginlerin, kendi istek ve rızalarıyla fakirlere yardım etmeleri üzerine kuruludur. Özel mülkiyet ve veraset pek çok ayette güvence altına alındığına göre, kimsenin malına zorla el konamaz. Zekat ve sadakalar da, zorla alınan değil, gönüllü olarak verilen bağışlardır. Bir başka deyişle Kur'an; fakirlerin "devrim" yapmasından veya malların "kollektivizasyonundan" değil, kapital sahiplerinin ahlaklı ve merhametli davranmasından söz etmektedir.
İşte bu nedenledir ki, İslam asıl sosyalizmle bağdaşmaz: Sosyalizmde özel mülkiyet yerine devlet mülkiyeti vardır ve "sınıfsız toplum" hedeflenir. Eğer toplum "sınıfsız" ise kim kime zekat verecek, hayırseverliğin ne anlamı kalacaktır ki?...
Zaten sosyalizm felsefi açıdan da İslam'a uymaz. Sosyalizm, seküler bir araç olan "devlet"in eliyle "yeryüzünde cennet" yaratmayı hedefler; oysa İslam'a göre cennet burada değildir ve dünya eksikliklerle dolu bir "sınav ortamı"dır. Sosyalizmin hemen her zaman felsefi materyalizmle el ele gelişmiş olması, bir tesadüf değildir...
'Gavur İcadı' mı?
Tüm bunları aslında çok daha uzun makaleler ve hatta kitaplarla ele almak gerekiyor. Zaten bu konuda geniş bir literatür var. Bunlar, özetin özeti.
Ancak şu kadarını söylemek lazım: "Kapitalizm İslam'a aykırıdır" diyerek kestirip atan Müslümanlar, dikkat etmeliler: İslam dünyasını, Batı'nın ilerlemesini sağlamış, başarı getirdiği aşikar olan bir sosyo-ekonomik sistemden mahrum bırakma yolunda olmasınlar...
Matbaaya, televizyona veya internete "gavur icadı" demek ne ise, kapitalizmi lanetlemek de o olabilir.
Belki de Müslümanların modern dünyanın başarılı araç ve sistemleriyle kavga etmek yerine, onları kendi ahlaki ilke ve amaçlarına göre nasıl değerlendirebileceklerini düşünmeleri gerekiyor. İlim Çin'de bile olsa alınacak ise, ekonomi neden Batı'dan alınamasın?