Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. (Ali Bulaç Meali)Ayette geçen "öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit", o devirde insanların Arabistan'ın aşırı sıcaklarından kaçmak için öğle vakti evlerine çekilme geleneğiyle ilgilidir. Yaşadığımız toplum da dahil olmak üzere, modern toplumların çoğunda böyle bir adet yoktur. Enfal Suresi 60. ayette ise, Müslümanların savunma amacıyla "kuvvet ve besili atlar hazırlamaları" emredilir. Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi, günümüz şartlarında artık savunma amacıyla "besili at" yetiştirilmeyeceği, sanırım herkesin kabul edeceği bir gerçektir. (Ayette "kuvvet ve besili at" denirken zaten başka silahlara kapı açılmıştır; ancak bir binek aracı olarak ata vurgu yapılmış olması göz ardı edilemez.) Örnekler çoğaltılabilir. Sonuçta ortaya çıkan gerçek, Kur'an'ın bazı ayetlerini bugün lafzi olarak uygulamanın imkansız veya abes olacağıdır. Mesele, bu gerçekten ne sonuç çıkarmak gerektiğidir. Sembolik Yorum Sınırlı manada bir "tarihselciliğin"*, bu noktada Müslümanlara yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Bu yöntem, özetle, lafzi (literal) olarak uygulanması mümkün olmayan ayetleri sembolik manada anlamak ve ayetlerdeki ilahi maksadı günümüz şartları içinde yeniden yorumlamaktır. Bu mantıkla "at besleme" emrinden hareketle Müslümanlar askeri taşıma araçları inşa edebilirler. Kölelere iyi davranmakla ilgili ayetleri, yanlarında çalışan işçilere iyi davranmak için temel bir ahlaki ilke olarak kabul edebilirler. Lafzen uygulanması imkansızlaşmış hükümler, bu sembolik yorum yöntemiyle, modern çağda hayata geçirilebilir. Dikkat edilirse, böylesi bir yorum yöntemi, Kur'an'ın İlahi Kitap olduğuna inanmayan ve dahası onu insan ve toplum yaşamından tümüyle dışlamak için bahane arayanların argümanlarını da çürütecektir. Çünkü onlar, lafzi olarak uygulanması imkansız bazı ayetleri (örneğin kölelikle ilgili hükümleri) göstererek, "bakın Kur'an o devre ait bir kitap, bu devre hitap etmez" demektedirler. Bu siteye yorum ekleyen bazı okurların tam da bunu söylediğini görüyoruz. Tabii burada "neyin artık lafzi olarak uygulanamayacağına kim karar verecek" sorusu gündeme gelmektedir. Nitekim geliyor da. En ideal çözüm, bunun İslam ümmetinin dini uzmanlarının genel bir "icma"sı ile belirlenmesidir. Zaten daha önce de İslami gelenek, peygamberden iki asır kadar sonra oluşmuş bir icma ile şekillenmişti. O şekillenmeden bu yana geçen asırlar içinde dünyada pek çok şey değişmiş, bazı hükümlerin uygulama alanı kalmadığı gibi o hükümlerin ardındaki maksadı hayata geçirebilecek pek çok yeni imkan ortaya çıkmıştır. İslam dünyasının bölünmüşlüğü yeni bir icmayı zorlaştırmaktadır kuşkusuz, ancak böyle bir sonuca varılmadan da en azından yerel dini otoritelerin (örneğin Türkiye'de Diyanet'in) yapabileceği yeni yorumlar, Müslümanlara yol gösterici olabilir. Literalizmin Sorunu Üstte tarif edilen yorum yönteminin alternatifi ise, "tavizsiz literalizm"dir. Yani ayetlerin hepsinde tam olarak ne emrediliyorsa, onu o şekilde hayata geçirmeye çalışmaktır. Bu ilk başta iyi bir dindarlık gibi gözükse de, aslında hem imkansızdır hem de çok ciddi bazı sorunlar üretebilir. Peygamber dönemindeki toplumsal yaşamı yeniden kurmak ve o dönemin olaylarını tekrar etmek mümkün olmadığına göre, "tavizsiz literalist" bir Müslüman, mecburen, çağımızdaki toplumsal yaşamı ve olayları Kur'an'da kast edilen olguların bizzat kendisiymiş gibi yorumlayacaktır. Buradan büyük hatalar doğabilir. Örneğin bugün Irak'ta sivil insanları kaçırıp sonra da boyunlarını vuran El Kaide teröristlerinin, savaş ve savaşta öldürmeyle ilgili Kur'an ayetlerini okuduklarını görüyoruz. Oysa o ayetlerin hangi şartlarda nasıl davranan insanlara karşı bir savaş emrettiğini anlayıp, sonra da bunun modern dünyada karşılığının olup olmadığına bakmaları gerekirdi. Bu "ilmi" çaba yerine, dünyevi şartlar nedeniyle duydukları nefret ve hınca bahane bulmak için ayetleri kullanmak, onlara daha çekici geliyor. İslam tarihinde büyük terör estirmiş, öyle ki Hz. Ali'ye karşı bile suikast düzenlemiş olan Hariciler de, tam El Kaide benzeri bir literalizm ile hareket etmişlerdi. Bugün de tavizsiz literalist yaklaşım, İslam'da ciddi bölünmelere ve hatta çatışmalara da yol açabilir. Kur'an'ı sanki bu çağda kendisine vahyedilmiş bir kitap gibi okuyan bir Müslüman, kendisinden farklı düşünen ve ayrı bir yol tutan bir başka Müslümanı "münafık" olmakla suçlayabilir. Nitekim bazı İslami cemaat ve örgütlerde böyle bir eğilim ne yazık ki vardır. Peygambere muhalefet eden münafıklarla ilgili ayetleri kendisine muhalefet eden bir Müslümana karşı kullanan bir kimse, kuşkusuz kendini peygamberin yerine koymuş ve dolayısıyla Kur'an'ı kendi amaçlarına alet etmiş olur. En son olarak şunu da eklemeliyim: Bu konuları, sadece Kur'an'ı anlamaya çalışan bir Müslüman olarak ele alıyorum. Bir "fetva makamı" olmadığım ve olamayacağım gibi, kendi içimde vardığım kesin bir kanaat de yok. Tek kesin kanaatim şu: Müslümanlar, Kur'an'ın evrensel ve sonsuz yol göstericiliğine tutunmalı, ancak Kur'an'ın vahyinden bu yana 14 asır geçtiğini göz önünde bulundurarak ayetlerin hikmetlerini bu çağın şartlarında nasıl anlayabileceğimiz konusunda açık fikirli olmalılar. * Fazlurrahman, hele de Muhammed Arkun gibi bazı modernist ilahiyatçıların vahyin ilahi niteliğini sorgulamaya varan yaklaşımlarını ise tümüyle yanlış bulduğumu belirtmeliyim.
Tarihselcilik Meselesi Üzerine
Siteye eklediğim son kısa yazıda, Kur'an'ın bir yorum yöntemi olan "tarihselciliğe" işaret etmiştim. Bu konu yanlış anlaşılmaya ve yanlış sonuçlar vermeye açık olduğu için, "tarihselcilik"ten ne anladığımı ve neyi doğru neyi yanlış bulduğumu daha net bir şekilde ifade etmek istiyorum.
Bana makul gelen sınırlı anlamıyla "tarihselcilik", Kur'an'ı yorumlarken ayetlerin indirildiği tarihsel şartları da göz önünde bulundurmak ve bu şartları ayetlerin hikmetlerini anlamada bir kaynak olarak kullanmaktır. Bu zaten geleneksel İslam düşüncesinde yer alan bir yaklaşımdır; ayetlerin "esbab-ı nuzül"ü (indirilme sebepleri) konusundaki literatür bununla ilgilidir.
Buna eklenmesi gereken bir diğer gerçek, Kur'an'ın içindeki bazı ayetlerin lafzen (yani tam yazılı olduğu gibi, "literal" şekilde) uygulanmasının günümüzde imkansızlaşmış olmasıdır. Örneğin Kur'an'da köle ve cariyelerin hukuku ile ilgili ayetler vardır, ancak her iki kurum da tarihe karışmıştır. Bazı ayetlerde ise o dönemin Arap toplumunun yaşam biçimiyle ilgili düzenlemeler vardır, ancak aynı yaşam biçimi devam etmemektedir. Örneğin, Nur Suresi 58'de şöyle denir: