İslam Geleneği Müslümanlara Yeter de Artar mı?
[6 Ocak 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Türkiye'deki İslami çevrelerde eskiden beridir tutan bir söylem var. İnsan hakları, demokrasi, piyasa ekonomisi, özgürlükler gibi “Batılı” kavramlar gündeme gelince, “bizim böyle ithal fikirlere ihtiyacımız yok, İslam bize yeter” deniyor. Ve konu hemen kapanıyor.
Son dönemde bazı saygıdeğer Müslüman aydınlar bu anlayışı yeniden savunuyorlar. Mesela, “ne liberalizm ne Marksizm, ne muhafazakârlık yaramıza merhem olamaz. Sıhhatli bir değişimi İslam'ın kaynaklarında aramalıyız” gibi argümanlar okuyoruz.
Bu yaklaşım oldukça “İslami” durduğu için, mütedeyyin bir Müslüman'a cazip gelmesi kaçınılmaz. Ama bu cazibe yanıltıcı da olabilir.
Mesela ben size şöyle desem ne düşünürsünüz:
“Ne metro, ne otoban ne de havayolu yaramıza merhem olmaz. Sağlıklı bir ulaşım sistemini İslam'ın kaynaklarında aramalıyız.”
Herhalde saçmaladığımı düşünürsünüz. Çünkü açıktır ki, İslam'ın Müslümanlara va'z ettiği bir “ulaşım sistemi” yoktur. Sözünü ettiğim araçların önce Batı'da ve Batı toplumlarının ihtiyaçlarına göre icad edilmiş olması da, Müslümanlar tarafından alınıp kullanılmalarına engel değildir.
Peki İslam'ın Müslümanlara va'z ettiği bir “ulaşım sistemi” yoktur da “siyasal sistem” var mıdır?
O da yoktur. Kur'an-ı Kerim'de adalet, güvenlik, hakka riayet gibi “siyasi ilkeler” vardır elbette, ama Peygamber'in ardından bunların nasıl hayata geçirileceğini belirleyen bir devlet tarifi yoktur. Zaten o nedenle de ilk Müslümanlar bu ilkeleri hayata geçirebilmek için kendi devirlerinin şartlarına göre sistemler kurmuşlardır. Vahye değil beşeri kararlara dayanan “Hilafet” kurumu böyle doğmuş, Mâverdî gibi alimlerin siyaset teorileri böyle gelişmiştir. O dönemde dünyanın hiç bir yerinde “parlamenter demokrasi” olmadığı, her yerde tekil hükümdarlar bulunduğu için, “İslami siyaset teorisi” de bu şartlara göre şekillenmiş, “hükümdarın faziletli olması” ve şeriat tarafından dizginlenmesini vurgulamıştır.
‘Batılı sistemler' bizi bozar mı?
Eğer şimdi siz geçmiş Müslümanların kendi şartlarına göre oluşturdukları bu anlayışları bizzat İslam'ın kendisi sayar ve “bundan başka bir şeye ihtiyacımız yok” der iseniz, kendinizi tarihe hapsetmiş olursunuz.
Mesela karşınıza “demokrasi” diye bir şey çıkar, bunu kafir Batı'nın icad ettiği “tağuti” (şeytani) bir sistem sayarsınız. Nitekim öyle diyen İslamcılar var.
Eğer demokrasiyi kabul ediyorsanız, onun içinde rekabet eden ve modern devletin nasıl organize edilmesi gerektiği konusunda farklı görüşler öne süren liberalizm, sosyalizm, muhafazakârlık gibi ideolojileri de kabul edebilirsiniz. Bunların “Batı kaynaklı” olması, İslam'a aykırı ve Müslümanlara yararsız oldukları anlamına gelmez. Onüç asır önceki Müslümanlar da Bizans'ın veya Sasaniler'in devlet ve hukuk sistemlerini adapte edip kullanmışlardı.
Ha, Batılılar bazen kendi menfaatlerine göre “siyasi projeler” üretip Müslümanlara dayatmazlar mı? Dayatırlar. Buna dikkat etmek gerekir. Ama Batı'nın bize telkin ettiği her şeyi peşinen reddetmek de bağnazlıktır.
Mesela Avrupalılar bize onyıllardır “vatandaşlarınıza işkence yapmayın, insan haklarına saygı gösterin” diyorlar. Fena mı?
Buna karşı “böyle ithal fikirlere ihtiyacımız yok” mu diyelim? Hakan Albayrak'ın geçenlerde Yeni Şafak'ta isabetle dile getirip eleştirdiği “İslam dünyasının işkence utancı”na ne diyeceğiz o zaman?
Sonsöz: İslam, din olarak tabii ki Müslümanlara yeter. Ama konu siyaset, ekonomi, bilim, sanat veya felsefe olunca, Müslümanlar her medeniyetin kazanımlarından istifade etmelidir.