Doğan Grubu'na Dehşetengiz Ceza
[14 Eylül 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Maliye Bakanlığı'nın Doğan Yayın Holding'e kestiği 3.7 milyar liralık astronomik vergi cezası üzerine hem bir durup düşünmek, hem de bir şeyler demek lazım.
Önce konu hakkında kalem oynatan diğer pek çok yorumcu gibi ben de “vergi uzmanı” olmadığımı, hatta bu işlerden hiç anlamadığımı belirteyim. Ancak maliyeciliğin hukuki detaylarına vakıf olmayanların da kolaylıkla görebileceği tuhaf bir tablo var ortada:
Evvela, Türkiye'nin en büyük medya grubu ile hükümet arasında aleni bir “ağız dalaşı” başlıyor, başbakan seçmenlerine “bu grubun gazetelerini almayın” diye boykot çağrısında bulunuyor.
Bir süre sonra da bu gruba Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş kadar büyük vergi cezaları inmeye başlıyor. Önce 500 küsur milyon, arkasından da 3.7 milyar TL. Bu ikincisi o kadar büyük bir rakam ki, Doğan Holding'in piyasa değerinden bile yüksek.
İşin detayları ne olursa olsun, hükümet ne derse desin, dünyanın her yerinde bu tabloya bakan insanlar verilen cezanın ardında “siyasi” bir motivasyon olduğundan kuşkulanır, hatta buna kesin gözüyle bakarlar. Nitekim son yıllardaki “Akepe yanlısı” haberleri nedeniyle bizdeki laikçi koronun nefretini üzerine çekmiş olan New York Times gazetesi bile bu konuda yaptığı haberde aynı izlenimi yansıtmış, hatta Rusya diktatörü Putin'in muhalif basını sindirme operasyonlarına atıf yapmaktan geri durmamış.
Ben bu tabloya baktığımda en çok AK Parti adına üzülüyorum. Çünkü bu parti, Kürt sorunundan dış politikaya, azınlık haklarından ekonomiye kadar pek çok konuda, siyasi rakiplerine göre çok daha “liberal” bir çizgi izlemiş, bu sayede de Türkiye'ye son 7 yılda büyük mesafeler kat ettirmiş durumda. Tüm bunları “Müslüman” bir kimlik ve hassasiyet içinde başarması ise, bugün tüm dünyanın ihtiyaç duyduğu, adeta mumla aradığı bir “Müslüman demokrat” model oluşturuyor. Bu açıdan AK Parti'nin tarihsel misyonunun Türkiye sınırlarını da aştığını, çünkü küresel seviyede “zamanı gelmiş bir fikir” olduğunu düşünüyorum.
Gelgelelim AK Parti'nin bir çok temel siyasi meselede gösterdiği doğru tutum, konu Türkiye içi “siyasi kan davaları”na geldiğinde, ya da Türk siyasetinin geleneksel hastalıkları olan partizanlık ve adam kayırmacılık karşısında test edildiğinde, bozulabiliyor. Örnekleri epey fazla. Doğan Grubu'na kesilen dehşetengiz ceza, sonuncusu gibi duruyor. Bu astronomik cezanın arkasında hiç bir siyasi etken olmasa bile, öyle algılanmaya son derece müsait bir “tablo”nun varlığı yetiyor da artıyor bile.
Umarım başta başbakan olmak üzere parti yönetimi de görür ki, bu tablo başka herkesten önce kendilerine zarar veriyor. Bu yüzden diğer pek çok meselede takındıkları demokrat tavrın üzeri bir anda çiziliyor, kendilerini “takiyeci, gizli İslamcı” diye gösterenlerin ekmeğine yağ sürülüyor. Putin benzetmesini iki yıl önce marjinal neo-conlar yapıyordu; şimdi aynı laf New York Times gibi itibarlı bir gazeteden duyuluyor.
Kaldı ki AK Parti'nin başarılarının sürmesi için “muhalif basın”ı ezmeye ve “yandaş medya” yaratmaya da ihtiyacı yok. Partiyi 2007 genel seçimlerinde büyük bir zafere taşıyan siyasi faktör, medya tarafından elbirliği ile desteklenmesi değil, tam tersine “bir kısım medya”nın da dahil olduğu bir “psikolojik savaş”ın hedefi olmasıydı.
O zaman açıkça mağdur olan AK Parti'nin bugün “mağdur eden” gibi algılanmaya başlaması, üzücü ve düşündürücü.
Bu tablonun bir an önce değişmesi ise hepimizin hayrına olacak.
Çünkü başka AK Parti yok!