Türk Milliyetçiliğinde Açılım İhtiyacı
[9 Eylül 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Fadime Özkan'ın Nevzat Kösoğlu ile yaptığı ve iki gün önce Star'da yayınlanan söyleşi, çok önemliydi. Kösoğlu, herkesin, ama özellikle de kendini “Türk milliyetçisi” olarak tanımlayanların mutlaka kulak vermesi gereken mühim şeyler söyledi.
Tanımayanlar için belirtelim; 1980 öncesinde MHP yöneticisi ve milletvekili olan Kösoğlu, daha sonra siyasetten çekilmiş ve kendini fikir hayatına adamış değerli bir tarih araştırmacısı ve yazardır. Türk tarihi ve kültürü üzerine yayınlanmış çok sayıda eseri vardır. “Ülkücülerin ağabeyi” ve Türk milliyetçiliği adına konuşmaya en yetkin bir kaç isimden biridir.
Durum bu iken Kösoğlu, MHP'nin tutumunun aksine, hükümetin “Kürt açılımını” olumlu bulduğunu söyledi. Hatta sadece bu konuda değil, hemen her alanda “Türkiye'nin adım adım çok iyi yürüdüğünü” belirtti. MHP geleneğinin içinden konuşan bir insan olarak partiyi eleştirmediyse de, son dönemde bazı Türk milliyetçilerini içine çeken, onları neredeyse Doğu Perinçek grubu ile aynı çizgiye getiren ulusalcı paranoyaya esaslı bir eleştiri getirerek şöyle dedi:
“Burada topyekûn milliyetçilerin hatası vardır. Milliyetçiler Türk milletinin milli meselelerde idrakini açık tutmakla kendilerini görevli sayarlar. Doğrudur, fakat mübalağaya gittiğinde iş komplo teorilerine varıyor. Onlara göre biz, eskilerin tabiriyle musallaya uzatılmış meyyit gibiyiz, imam bizi oraya buraya çeviriyor. İmamımız da Amerika! Yok böyle bir şey! Bu müthiş yanlış ve tehlikeli bir şeydir. Kişilerin ve toplumların kendilerine olan güvenini yıkar, onu yıktığın zaman ise geriye hiçbir şey kalmaz.”
Kösoğlu, son dönemde yine bazı Türk milliyetçileri arasında gelişen Kürt karşıtı “tarih uydurmacılığı”nın da üzerini çizdi. Osmanlı'daki “Kürt isyanları”nın çok sınırlı olduğu, Kürtlerin ezici çoğunluğunun imparatorluğa sadık kaldığı, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele'de “bizle birlikte savaştıkları” gibi gerçekleri vurguladı. Cumhuriyet'in bölünme korkusuyla Kürt kimliğini bastırarak hata ettiğini, Doğu'daki medreseleri kapatmakla da farkında olmadan Kürt milliyetçiliğinin önünü açtığını söyledi ki, bunlar tek kelimeyle “tam isabet” kaydeden tespitlerdi.
Sayın Kösoğlunun ifade ettiği tarzda bir “Türk milliyetçiliği”nin pek çok Kürt için kucaklayıcı olacağını umuyorum. Ancak ortada kritik bir mesele var: Türklüğün hâlâ Kürtleri de içine alan bir üst kimlik olarak tarif edilmesi. Kösoğlu bu fikri savunurken Türklüğün etnik bir kimlik olmadığını, Anadolu Müslümanlarının oluşturduğu milletin ismi olduğunu söylüyor. (Benzer bir görüş, Star'ın bu haftaki Açık Görüş ekinde yayınlanan “Bir Başka Açıdan Ne Mutlu Türk'üm Diyene” başlıklı, Prof. İskender Öksüz imzalı yazıda da savunuluyor.)
Bu argümanda haklılık payı var, çünkü “Türk” kelimesinin tarihte “Osmanlı Müslümanı” anlamına geldiğini gösteren pek çok örnek mevcut. Sırplar bugün bile hala (etnik olarak düpedüz Slav olan) Boşnaklar'a “Türk” diyebiliyorlar.
Gelgelelim, Osmanlı'ya ve İslam'a ait olan herşeyden kopmak azmiyle yola çıkan sevgili Cumhuriyet'imiz, Türklüğün bu geniş çerçevesini epey daraltmış, yok Güneş Dil Teorisi, yok Türk Tarih Kongresi diye zorlayarak, kökeni Orta Asya'ya uzanan epey etnik temelli yeni bir “Türklük” inşa etmiş durumda. Okullarda “Milli Tarih” diye bunu öğretiyoruz. Bu zihniyetin vardığı en son noktayı da, Mümtaz Soysal'ın “etnik mübadele” teklifinde açıkça görebiliyoruz.
“Türklüğün” vaziyeti bu iken, bunun çatısı altına girmek pek çok Kürt için “asimilasyon”dan başka bir şey ifade etmiyor.
Dolayısıyla, “Türklüğün” Kürtleri de gerçekten kucaklaması için biraz “açılması” gerekiyor.
Özellikle de Osmanlı'ya doğru...