Türkçe Yazılar

Uzaktan Memleket Manzaraları

[15 Temmuz 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] SAN JOSE - Bir önceki yazımda "on beş gün izne çıkıyorum" demiştim. Çıkmasam herhalde daha iyi olacaktı. Kalkıp taaa Kosta Rika'ya geldim (Panama'nın hemen kuzeyindeki şirin bir Orta Amerika ülkesi) sonra da iki gün geçmeden bilgisayarımı, cüzdanımı ve en önemlisi pasaportumu çaldırdım. İşin kötüsü en yakın Türkiye temsilciliği de Meksika'da çıktı. (Oradaki ve Ankara'daki diplomatlar sağolsunlar çok yardımcı oldular.) Dünyanın bir ucunda böyle kimliksiz kalınca insanı gamlı bir vatanseverlik kaplıyor. "Ah şu köşede bir konsolosluğumuz olaydı, gidip duvarındaki Atatürk resmine yüz süreydim" diyesi geliyor. Memleket hasreti dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Ama memleketin gündemine uzaktan da olsa bakınca alışıldık çirkinlikler dikiliveriyor hemen insanın karşısına. Bir grup "Alperen"in Topkapı Sarayı'nda çıkardığı tatsız ve lüzumsuz olay gibi. Hadisenin yanlışlığını izaha lüzum yok, ama bir şeyin altını çizmekte fayda var: Bir kez daha görüyoruz ki "mahalle baskısı" denen ve hemen hep dini muhafazakarların kapısına götürülüp bırakılan problemin kökeninde sadece dini tutuculuk değil, bunun yanında, hatta belki bundan çok, lümpen milliyetçilik var. Ramazan'da yemek yiyenleri yahut uzun saç veya küpeli kulakla gezenleri taciz edenlerin de daha ziyade söz konusu lümpen milliyetçi kesimden çıktığını bilmek için Türkiyeli olmak yeterli sanırım. (Bu arada tam aksi yöndeki mahalle baskısının var olmadığına ikna olmamız içinse, Ayşe Arman'ın Nişantaşı'nda tebdil-i kıyafetle gezmesinden daha fazlası,örneğin kendisinin çalıştığı gazetede "türbanlı" profesyonellerin de iş bulabilmesi gerekiyor. ) Laf milliyetçilikten açılmışken Fethiye'nin MHP'li Belediye Başkanı Behçet Saatcı'nın geçen hafta devirdiği çama da bir değinmek gerek. Basının yazdığına göre, ülkücü başkan, Çin'in Uygurlara uyguladığı zulmü ve Türkiye'nin yetersiz saydığı tepkisini değerlendirirken “Türkiye Cumhuriyeti devletini ne zaman Türkler yönetmeye başlar, o zaman sıkıntılar biter” demiş. Yani düpedüz ırkçılık ve (MHP'lilerin dillerinden düşmeyen terimle) "bölücülük" yapmış. Çünkü belli ki ülkücü başkan hepsi de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ülke yöneticilerini "Türk olanlar" ve "Türk olmayanlar" diye ikiye ayırıyor ve ikincilerin çetelesini tutuyor. (Aynen CHP'li milletvekili Canan Arıtman'ın Cumhurbaşkanına yaptığı gibi.) Bu rahatsız edici etnik milliyetçiliğin MHP'nin resmi görüşünü ve ana damarını temsil ettiğini düşünmüyorum, ama MHP dünyasında hiç bilinmedik duyulmadık bir zihniyet olmadığını bilmek için de yine sadece Türkiyeli olmak yeterli. Devlet Bahçeli ve partinin akil adamları bu zihniyeti kınasalar, dahası teşkilat ve tabanlarına "anayasal vatandaşlık" konusunda liderlik etseler ne iyi olur. İşin trajikomik tarafı, etnik Türkçülük yapan MHP'li başkanın, tel'in ettiği Kızıl Çin yönetimi ile benzer bir zihniyeti paylaşması. Çünkü Pekin'deki diktatörlüğün Uygurları ezmesinin altında bu etnik azınlığı Çin'in hakim grubu Hanlar'ın içinde zoraki asimile etmek istemesi yatıyor. Yani orada da sorun etnik milliyetçilik. Ha, bu arada, Çin zulmünün bir boyutunu da "zoraki laikleştirme" kampanyası oluşturuyor ki, onun da güzel memleketimizin "irtica ile mücadele" yöntemleriyle ilginç paralellikleri var. İşin o kısmı bir sonraki yazıya...
All for Joomla All for Webmasters