Halifeliğin kaldırılmış olması, Kürtlerin ayaklanmasında önemli rol oynadığı gibi, Kürt unsurunun çoğunlukta bulunduğu Musul üzerindeki Türk iddiasını da zayıflatmıştır. Milliyetçi düşünceye yabancı olan Musul Kürtleri'nin, Türkiye'yi Irak'a tercih ettikleri söylenebiliyorsa, bunun başlıca nedeni, Halife'ye yani İslam'a olan bağlılıklarıydı... Musul sorununun çözüme kavuşturulmamış olduğu bir sırada Halifeliğin kaldırılması; İngiltere'nin İslam etkeni dolayısıyla duyabileceği endişeyi gidermek için, ya da öteki nedenlerle alınmış olsa da, sonuçta Türkiye'nin Musul tezine manevi bir darbe indirmişti. İngiltere'nin Musul'daki bir görevlisi, Halifeliğin kaldırıldığı yolundaki haberleri hayretle karşılayıp, inanmakta güçlük çektiklerini yazmaktadır. Bu İngiliz görevlisi, o zaman kadar 'Kürdistan'ı patlamaya hazır bir volkan gibi kaynaştıran Türk propagandasının, Kürtler'in Halifeye kesin bağlılığına dayandırıldığını, Türklerin kendi bindikleri dalı kesmelerinin ise, İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel bir şey olduğunu' belirtmektedir. İngiliz görevlisi, 'tabii, bu yeni durumdan kendimiz için yararlanmayı ihmal etmedik' diye eklemektedir. Türk Hükümeti'nin Kürt ayaklanmasına karşı aldığı sert önlemler [de], Musul'daki mahalli Kürt ileri gelenlerinin tepkisine yol açmaktaydı. Bu tepkilerin İngiltere bakımından 'yararlanmaya' elverişli bir ortam hazırladığı görülüyordu.
Hangi nedenlere dayanırsa dayansın - hatta Musul sorununda olumlu bir etkisi olabilir diye alınmış olsa bile - Halifeliğin kaldırılması kararı, Kürtler'in ayaklanmasında rol oynadığı için, sonuç olarak Musul bakımından Türkiye'nin aleyhine bir durum yaratmıştır. (Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri, AÜ SBF Yayınları, Ankara, 1978, s. 290-291)Hilafet'in kaldırılmasından önce Iraklı Kürtler arasında Türkiye'ye yönelik güçlü bir sempati olduğunu tarihçi Waide Jwaideh de belirtir. Jwaideh'e göre, "Yüzyıllardır kendilerini Osmanlı devleti ve geleneği ile özdeşleştirmiş olan Kürtler, hiç şüphesiz, yabancı bir din ve kültüre mensup işgalciler olarak gördükleri İngilizlerin ülkelerine gelmelerinden hoşnut değildi." Dahası, "Kürdistan'ın İngiliz işgali altındaki bölgelerinde, Türklerin yaptığı etkili pan-İslamist propagandalar birçok Kürdün İngiliz karşıtı bir tutum izlemesini sağlamıştı." (Waide Jwaideh, Kürt Milliyetçiliğinin Tarihi: Kökenleri ve Gelişimi, İletişim Yay. İstanbul, 1999, s. 286) Ama Hilafet'in kaldırılması ve ardından gelen Şeyh Said isyanı ile birlikte, o propagandanın artık bir etkisi kalmamıştır. İngiliz Büyükelçisi Lindsay'in Dışişleri Bakanı Chamberlain'e yolladığı 17 Mart 1926 tarihli bir mektupta, şu ilginç teşhis yer alır:
Doğu'daki durum, mevcut rejimin önünde görülebilir en ciddi tehlike durumundadır. İslamcı bir hükümet bu karışıkılığı kendi lehine çevirebilirdi. Ancak bugünkü laik düşünceli hükümet ile Doğu arasında uzlaşmaz bir düşmanlıktan başka hiç bir şey olamaz. Eğer her şeyi kökünden değiştirecek bir olay çıkmaz ve Cumhuriyet rejimi sürerse, hükümet, bastırma hareketlerini beraberinde getiren bir dizi ayaklanma ile karşı karşıya kalacaktır. (Hüseyin Koca, Yakın Tarihten Günümüze Hükümetlerin Doğu-Güneydoğu Anadolu Politikaları s. 103; Cahit Düzel, "İngiliz Hükümeti'ne Sunulmuş Gizli Raporlardan Doğu Anadolu Olayları, 1924-1938", Politika Gazetesi, 31 Ocak 1977, s. 4'ten aktarma)............... Özetle; Musul'un kaybının sorumlusu, Şeyh Said İsyanı ve hele de onunla hiç alakası olmayan Terakkiperver Fırka değildir. Aksine, suçu bunlara atan ve gerçekte (Hilafet'i birden bire kaldırmak suretiyle) hem Şeyh Said İsyanı'nı körükleyen hem de Musul Kürtleri'ni Türkiye'den soğutan "devrimciler"dir. Zaten bugün de Türkiye Kürt sorununda batağa saplanacaksa, yine aynı zihniyetin temsilcileri yüzünden saplanacak.