Türkçe Yazılar

Bırakınız İçsinler

[20 Temmuz 2009 tarihli Star gazetesinde yayınladı] Bu hafta Çin'in Doğu Türkistan'daki Müslüman Uygurlara dayattığı "çağdaşlaşma" programının bazı unsurlarının Türkiye'deki "irtica ile mücadele" yöntemlerine ne kadar benzediğini yazacaktım. Kısmetse yine yazarım. Çünkü başta başörtü yasağı ve "körpe zihinleri dinsel dogmalardan koruma" tedbirleri olmak üzere ortada ciddi bir paralellik var. Kemalizm'in yılmaz bekçilerinden Doğu Perinçek, boşuna Maoist ve "kültür devrimi" sevdalısı olmamış. Ama "gündem" gereği bugünkü mevzum Topkapı'daki şu "şaraplı konser" olayı ile bir kez daha gündeme gelen içki meselesi. Bu konu Ak Parti iktidara geldiğinden beri tartışılıyor. Ve içki konusundaki kısıtlama ve yasaklardan şikayet edenler arasında sadece zihinleri İslamofobiyle yoğrulmuş laikçiler değil, gerektiğinde din özgürlüğünü savunan seküler liberaller de var. Önce bu seküler kesime bir hatırlatma yapayım: İçki yasağı "muasır medeniyet"te görülmedik-duyulmadık bir şey değil. ABD'nin muhafazakar güney eyaletlerinde bir sürü "dry" yani içki satışı yasak bölge var. Başkent Washington gibi "ultra-liberal" bir bölgede bile pazar günü içki satılmıyor. Niye? Çünkü pazar Hıristiyanların kutsal günü ve Amerika'nın laik devletinin kanunları toplumun çoğunluğunda var olan bu hassasiyete saygı göstermiş. ABD'de 21 yaşından küçüklere içki satılması ve servis edilmesi konusunda da çok sıkı tutulan bir yasak var. Türkiye buna kıyasla epey serbest duruyor aslında. Ama ben yine de "AKP'li belediyelerin" ve genel olarak muhafazakar kesimin bu içki konusunda biraz daha müsamahakar davranması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü laik kesim bu meseleyi epey bir büyütmüş ve bir korku kaynağı haline getirmiş durumda. Bunu körüklemenin ise o kesimi daha da paranoyak ve hırçın hale getirmekten başka bir faydası yok. Şunu görmemiz ve kabul etmemiz gerekiyor: Bu ülkede koyu dindarlar da var, seyrek dindarlar da, dinsizler de. Ve bu böyle olmaya devam edecek. Bu kesimlerin hayat tarzları da bir diğerine "tutuculuk" veya "günahkârlık" gibi gözükecek. Biz bundan ya "sen de bana benzeyeceksin" diye bir dayatma ve arkasından da çatışma üretebiliriz ya da "herkes istediği gibi yaşasın" temelinde bir uzlaşma. Laikçilerin bu uzlaşmaya hiç yanaşmadığını, çünkü kendilerine benzemeyenlerin varlığından veya en azından eşitliğinden çok rahatsız olduklarını iyi biliyoruz. Alın, mesela, Hürriyet yazarı Bekir Coşkun'u... Geçen haftaki "Piyano ve Sopa" başlıklı yazısında "tüm iktidarın 'şarap içmeyenlerden' oluşması"na kızmış, "şarap içmeyen" ve "öbür dünya ile meşgul olan" bu insanlara "yobaz" demiş. Kendinin ne kadar yobaz olduğunun hiç farkına varmadan... Türkiyeli muhafazakarların önünde bir Bekir Coşkun'un (ve 28 Şubatçıların ve Ergenekoncuların) İslami versiyonu olup çıkma tehlikesi var, bir de "Müslüman demokrat" olma şansı. Bu ikinci yol, insanların "günah işleme özgürlüğü"nü tanımayı gerektirir. Günah, tasvip edilmesi gereken bir şey olduğu için değil, ama Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "dinde zorlama olmadığı" ve samimi dindarlık baskı değil ancak gönüllülük zemininde yeşerdiği için. Bu nedenle muhafazarlara diyorum ki, bırakınız efendim insanları, içsinler. Belediye tesislerinde, restoranlarda, uçaklarda, nerede isterlerse... Siz dilerseniz "içkiye karşı bilinçlenme" kampanyaları ve konferansları düzenleyebilirsiniz, "kötülükten men etme" düsturu gereğince. Ama devlet gücünü arkanıza alıp yasaklamaya girişmeyin. Ne farkınız kalır o zaman, gerçekten, Bekir Coşkun'lardan ve 28 Şubatçılardan ve Ergenekonculardan?..
All for Joomla All for Webmasters