Sakın Adaletin Temeli Devlet Olmasın?
[22 Temmuz 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Geçenlerde Oral Çalışlar'ın Radikal'deki köşesinde okudum: Mahkemelerdeki "adalet mülkün temelidir" yazısı "adalet devletin temelidir" diye değiştirilmiş. Anlaşılırlık açısından iyi olmuş. Çünkü Hz. Ömer'e atfedilen bu özlü söz, önemli: Devlet ile adalet arasındaki ilişkinin ideal niteliğini üç kelimede özetliyor. Buna göre "devlet" dediğimiz organizasyonun varlığının en önemli maksadı, adaleti ayakta tutmak.
Ancak dediğim gibi, bu, ideal durum. Yani "olan"ı değil, "olması gereken"i anlatıyor. Gerçek dünyaya baktığımızda ise pek çok devletin bu idealden epey uzak olduğunu görüyoruz. Böyle devletlerin kutsalı adalet değil, bizzat kendileri. Ve, elbette, kendilerine hakim olan zümrelerin menfaatleri.
Müslüman Uygur azınlığa uyguladığı zulümle şu aralar gündemimize giren Çin Halk Cumhuriyeti, tam böyle bir devlet. Bu ülkede sürüyle mahkeme var, ama bunların asli görevi adaleti değil, Komünist Parti rejimini korumak. Çin kanunlarında "devlet güvenliğini tehlikeye atmak" diye bir suç var ve rejimi eleştiren herkes buradan hüküm giyebiliyor. "Uygurların annesi" Rabiya Kadir, bu yasadan mahkum oldu. Suçu, halkına yapılan baskılar hakkında yabancı basına bilgi vermekti. Bu, söz konusu kanunun dördüncü fıkra üçüncü maddesindeki "devlet sırlarını yabancılara açıklama" suçuna karşılık geliyordu.
Çin'deki insan hakları ihlallerini izleyen Dui Hua Vakfı'nın verilerine göre her yıl yüzlerce Çin vatandaşı aynı kanuna muhalefetten hakim önüne çıkıyor ve mahkumiyet oranı yüzde 99 gibi muazzam bir rakama ulaşıyor.
Bunu şöyle de okuyabilirsiniz: Çinli hakimlerin işi, adaleti değil, kendilerini maaşa bağlayan despot rejimi korumak.
Böyle devletler için "adalet devletin temelidir" vecizesini ağza almak komik kaçıyor tabi. Belki tam tersini kurgulayıp şöyle yazdırmak lazım Çin mahkemelerinin duvarlarına: "Devlet adaletin temelidir!" Yani adalet mekanizması, özünde, devletin oyuncağıdır. Topluma karşı kullandığı bir sopadır.
Evet, Çin'de işler böyle. Acaba bizde nasıl?
Çok sayıda dürüst, vicdanlı ve ilkeli hakimimizin olduğuna eminim. Onları tenzih ederim. Ancak yargı sınıfında oldukça yaygın olan "devleti koruma" azmi, pek iç açıcı bir tablo oluşturmuyor. Devleti korumayı birincil hedef haline getiren hakimler, "devletin adamları" suç işleyince ne yaparlar acaba?
Şemdinli'de ne yapmışlardı, hatırlıyor olmalısınız. "Devletin adamları" bir kitapevini bombaladığında, bu işin faillerini değil, onların bağlantılarını araştıran Van savcısını cezalandırmışlardı!
Ve, söylentiler doğruysa, şu sıralar da devletin Ergenekoncu ve "faili meçhulcü" adamlarını kurtarmaya çalışıyorlar! Bu davalara bakan savcı ve hakimleri hiç bir meşru sebep yok iken "sürmeye" çalışarak..
HSYK üyeleri gerçekten bu işe soyunmuşsa hiç şaşırmam. Kınamam bile, çünkü kendi değer sistemleri içinde tutarlı hareket etmiş olurlar. Tek tutarsızlık, arkalarında duvarda yazan "adalet devletin temelidir" yazısı olur. Onu "devlet adaletin temelidir"e çevirmeliler ki, hem dürüst davranmış olsunlar hem de Türkiye'nin nasıl bir yer olduğunu dünya-alem iyice öğrensin.