Türk'e de Geçmiş Olsun, Türkiye Halkına da
[14 Nisan 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Hiç kimse sokak ortasında yumruk yemeyi hak etmez. Ama Kürt siyasetinin içindeki en aklı başında isimlerden biri olan Ahmet Türk hiç ama hiç etmiyordu. Dört ay önce Anayasa Mahkemesi tarafından siyasi yasakla eli bağlandığında da üzülmüştüm, önceki gün Samsun'da uğradığı yumruklu saldırıya da üzüldüm.
Sayın Türk'ün olay sonrasında yaptığı açıklama da sözünü ettiğim aklı başındalığı yansıtıyordu. “Herkesi aklıselime davet ediyorum” dedi ve ekledi: “Umut ediyorum ki bu gibi şeyler toplumda bir gerginlik oluşturmaz".
Ne yazık ki diğer bazı Kürt siyasetçiler bu aklıselimi yansıtan laflar etmediler. Aksine gerginlik oluşturdular. Diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir “saldırı Kürt halkına yöneliktir” diye kestirip attı. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Samsun valisi ve emniyetini hemen sorumlu tuttu. Bunun üzerine de olaylar çıktı. “Ahmet Türk'e uzanan eller kırılsın” diye slogan atarak yürüyen gençler Hakkari ve Yüksekova'da polisle çatıştı.
Bu olay, Kürt meselesinin ne kadar hassas olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Küçük bir kıvılcım bir anda alevler yaratabiliyor. Alevler sönse bile, geriye yanmış bir toplumal hafıza ve örselenmiş bir birlikte yaşama isteği bırakıyor.
Buradaki en büyük sorun da gerginliğin iki tarafının birbirini anlamaya pek yanaşmaması. Bir taraf diğerini hemen “faşist”, öteki de onu “bölücü” ilan ediyor. Geriye karşılıklı öfke ve tepkisellikten başka bir şey kalmıyor.
Oysa biraz olsun anlamaya çalışmak lazım. Türk milliyetçilerinin görmesi gerekiyor ki, kendileri Türklüklerinden ne kadar gururlu iseler başkaları da aynı şekilde “Kürtlük” duygusuna ve onu ifade etme hakkına sahip. Bunun devlet tarafından tanınmayıp seksen yıl boyunca inkar ve asimilasyonla bastırılmak istenmesi ise, Kürtler arasında derin bir mağduriyet duygusu ve tepkisellik yaratmış vaziyette.
BDP çizgisindeki milliyetçi Kürtlerin ise görmesi gerekiyor ki, onurlu bir direniş mücadelesinin taşıyıcısı olarak gördükleri “örgüt”, ülkenin dört bir yanında binlerce ocağı söndürmüş, geriye acılı aileler hatta şehirler bırakmış durumda.
Samsun'daki yumruklu saldırıyı gerçekleştiren İsmail Ç.'ye dair onu yakından tanıyan patronunun söyledikleri bu açıdan kayda değer:
“Mahalleden şehit arkadaşları vardı. Televizyonda şehit haberlerini gördüğü zaman oturup ağlıyordu. Duygusal bir çocuktu. Bazı şeyleri demek ki kaldıramadı.”
Bu duygu durumu, kuşkusuz saldırıyı meşru kılamaz. Ama onu doğuran motivasyonun sadece ideolojik bir “faşizm” olmadığını, sevdiklerini yitirmiş insanların acılarının da bu işte rol oynadığını gösterir.
Zaten bu nedenle de Kürt sorunu başka herşeyden önce psikolojik bir sorun. Çözüm, sadece bir takım yasal reformlardan ve bölgeyi “kalkındırma” paketlerinden değil, Türkiye'nin farklı etnik kimliğe sahip vatandaşları arasında bir duygudaşlık yaratabilme becerisinden geçiyor.
Hükümetin “açılım” politikası, bu nedenle doğru. Ama bu öyle hassas bir mesele ki, açılım adına on tane önemli reform yapsanız ama sonra kalkıp bir tane yanlış laf etseniz, başa dönüyorsunuz. Duygusal travmaları yeniden kanatan tek bir olay da, toplumu bir anda yeniden geriyor.
Ahmet Türk'e atılan yumruk, işte böylesine kanatıcı bir olaydı. Sayın Türk'e de, Türkiye halkına da geçmiş olsun.
Ve sakınalım ki böylesi çirkin olaylar birlikte yaşama irademizi sarsmasın.