Ata'nın Huzurunda Üşüyen Çocuklar
[27 Nisan 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Geçen haftanın ilginç sahnelerinden biri, 23 Nisan günü Taksim meydanında düzenlenen kutlamalardı. “Çocuk bayramı” vesilesiyle çok sayıda öğrenci getirilmişti İstanbul'un orta yerine. Ancak hava epey soğuktu. O kadar soğuktu ki, çocukların başında duran öğretmenler ve Atatürk Anıtı'na çelenk koyup demeçler veren bürokratlar kalın paltolar giymişti. Oysa miniklerin üzerinde sadece ince t-şörtler vardı. Haliyle epey üşüdüler. Bazıları kameralara “23 Nisan içimizi ısıtıyor, onun için üşümüyoruz” diye “öğretilmiş” gibi duran cümleler söylese de, o minik bedenlerin o soğukta titremesi kaçınılmazdı.
Bu sahne bana kendi çocukluğumun 23 Nisanlarını hatırlattı. “Çocuk bayramı” olan bu gün aynı zamanda bir “tatil günü” idi. Ama öğretmenlerimiz bizi bu “tatil”den hemen önce uyarırdı: “Tören okulun bahçesinde saat 9'da başlayacak, hepiniz mutlaka geleceksiniz, gelmeyen disipline gidecek.”
Biz de disiplin korkusuyla kalkar giderdik sabahın köründe. Hava aksi gibi çoğunlukla soğuk olur, biz de üşür dururduk, müdürü, müdür yardımcılarını, edebiyat öğretmelerini ve tarih öğretmenlerini sırasıyla dinlerken. Daha sonra da bu özel gün için aylar önceden hazırlanmış piyesleri sahneye koyan öğrenci arkadaşlarımız gelirdi. Onlar hata yapma stresi içinde hünerlerini sergilerken biz yine üşürdük. Saatlerce bahçede dikilmekten de ayaklarımıza kara sular inerdi.
Hatırlıyorum, bir defasında “törene gelmezseniz disipline gidersiniz” restini görmüş ve evde geçirmiştim 23 Nisan'ı. Saatlerce çizgi film izlemiştim. Geçirdiğim en keyifli “çocuk bayramı” oydu. “İyi ki bu bayramı bize armağan etmiş” diye Atatürk'e müteşekkir olmak da galiba bir tek o zaman içimden geldi.
Eminim herkesin kendine göre 23 Nisan anıları vardır. Ancak genel tabloya bakıldığında sanırım şu soruları sormak abes olmaz:
Biz 23 Nisan'ı gerçekte ne için kutluyoruz? Çocukları sevindirmek ve eğlendirmek için mi? Yoksa onları resmi ideolojiye göre endoktrine etmek için mi?
Eğer amacımız çocukları sevindirmek ve eğlendirmek ise bunun yolu kolay: Onlara hediyeler, şekerler ve çikolatalar dağıtır, eğlenceli yarışmalar ve komedi şovları düzenler, belki onları topluca lunaparklara götürürüz. Ama, hayır. Bizim 23 Nisanlarımızın odağında bunlar değil, törenler, çelenkler ve nutuklar var. Neden acaba?
Dünyadaki başka örneklere bakmak, biraz fikir verebilir. Biz 23 Nisan'ın “çocuklara armağan edilen tek bayram” olduğunu sanıyoruz, ama aslında daha onlarca ülkede “çocuk günü” kutlanıyor. Fakat bunların çok azında bizdeki gibi devlet eliyle organize edilen siyasi içerikli törenler var. Bunlar arasında görüntü ve içerik açısından bize en çok benzeyen ülke de hangisi, biliyor musunuz?
Kuzey Kore!.. Komünist Parti'nin dikta rejimiyle yönetilen bu ülkede her yıl 1 Haziran'da “Uluslararası Çocuk Günü” kutlanıyor. Çocuklar bizdeki gibi özel kostümler giyip okullarda ve stadyumlarda toplu gösteriler yapıyor. Ülkenin kurucusu olan “Ebedi Önder” Kim Il Sung'un heykel ve posterleri etrafında danslar ediliyor. Çocukları “iç ve dış düşmanlar”a karşı bilinçlendirmek için de “emperyalizm”i ve “hain”leri temsil eden kuklalara sapanla taş atma yarışmaları düzenleniyor.
Allah'tan Türkiye, Kuzey Kore gibi “toplu cinnet” içinde yaşayan kapalı bir ülke değil. Ama otoriter devlet, lider kültü ve siyasi paranoyaya yaslanan radikal Kemalizm yorumu, Kuzey Kore'nin “Juche” adlı resmi ideolojisine epey benziyor. Ve bu anti-demokratik gelenek çocuklarımızın bedenlerini üşütmekle kalmıyor. Onların zihinlerini de donduruyor.