Malezya Mı Demiştiniz?
[6 Mayıs 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
KUALA LUMPUR - Hatırlarsanız bundan yakın zaman önce memleketimizde “bu kış Malezya olabiliriz” furyası esmişti. Bu güneydoğu Asya ülkesinin haritadaki yerini gösterebilecekleri bile şüpheli olan bir dizi gazeteci, bir anda bu yeni paranoyanın tellallığına soyundu. Bir kaç ay sonra da her şey unutuldu gitti.
(Ne ilginçtir ki o zaman “Türkiye'ye Malezya modeli geliyor” diye manşetler atanlar, şimdi de Ergenekon davası vesilesiyle öğrenip lügatlarına kattıkları “korku cumhuriyeti” kavramına sarılmış durumdalar. Bu ülkede kimlerin “korku cumhuriyeti” kurup bugüne kadar yönettiğini sanki bilmiyormuş gibi...)
Neyse, meşhur Malezya'ya “Malaysian Think Tank” adlı düşünce kuruluşunun daveti üzerine ben de geldim. Başkent Kuala Lumpur ve ikinci şehir Penang'da üç ayrı konferansta “İslam'ın Türkiye tecrübesi”ni anlattım. Malezyalılar'ın Türkiye için “model” olarak adlarının geçtiğinden haberleri bile yok. Ama onlar “Türkiye modeli”ni, özellikle de AK Parti'nin hikayesini enteresan buluyor ve daha iyi anlamak istiyorlar.
Fakat gerçekte her iki ülkenin de birbirine “model” olacak hali yok. Çünkü birbirinden tümüyle farklı tarihe, kültüre ve sosyal yapılara sahipler.
Malezya yepyeni bir devlet. Bağımsızlığını İngiltere'den 1957 yılında kazanmış. Dahası, onüç eyaletten oluşan bir federasyon. Bunların dokuz tanesinde birer sultan var. Sultanlar sırayla ve geçici süre merkezi yönetimin tahtına oturuyor. Anayasa, Meclis ve Başbakan da var; kısacası ülke bir “meşruti monarşi”.
Malezya'nın Türkiye'ye hiç benzemeyen bir başka yönü, demografik yapısı. Ülkeye adlarını veren “hakim millet” Malaylar, nüfusun yüzde 51'ini oluşturuyor. En büyük azınlık yüzde 24 ile Çinliler. Onları yüzde 7 ile Hindular izliyor.
Ülkede “şeriat yönetimi” olduğunu duyup duruyoruz, değil mi?.. Bu iş biraz karışık. Kuala Lumpur'da gezince karşınıza sürüsüyle bar, içkili restoran ve gece kulübü çıkıyor. Bu konuda katı olan tek bir bölge var: Ülkenin en muhafazakar eyaleti olan Kelantan. Diğer yerlerde ise aslında “şeriat mahkemeleri” var, fakat bunlar sadece Müslümanların aile hukukuyla (evlenme-boşanma işleriyle) ilgileniyor. Geri kalan tüm hukuk, laik mahkemelerin elinde.
Ülkedeki “şeriat yönetimi”nin en tatsız uygulaması, Müslümanlara din değiştirmeyi yasaklaması. Bir Malay, “ben Müslümanlığı bıraktım, başka dine geçiyorum” derse, bu büyük sorun oluyor. Çünkü Anayasa her Malay'ın Müslüman olduğunu hükme bağlamış durumda. Dolayısıyla din değiştirmek, Anayasa'yı çiğnemek sayılıyor!
Peki sizce bu otoriter uygulamanın kökeninde din mi var, siyaset mi?
İkincisi. Burada konuştuğum Malay entelektüeller, İslam'ın devlet eliyle dayatılmasının aslında “Malay ulusal kimliğini koruma” hedefinden kaynaklandığı kanısında.
Zaten İslam hukukundaki “dinden çıkma yasağı” da aslında siyasi bir kavram olan “devlete isyan yasağı”nın yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Yani dini gibi gözüken otoriterliğin kökeni özünde siyasidir. Malezya'dakinin siyasi kökenli olduğu ise ayan-beyan ortada.
Bu ise hiç yabancı bir anlayış değil: Türkiye'de misyoner paranoyasını körükleyenler arasında, İslam'la aslında pek ilgileri olmayan laik “ulusalcılar” önde gitmiyor mu?
Malezya'ya benzeyen bir yönümüz varsa, işte siyasi sisteme ve kültüre derinlemesine işlemiş olan bu “kimlik mühendisliği”.
Bunun karşısında her iki ülkenin de ihtiyacı aynı: Daha demokratik, daha özgürlükçü bir siyasal yapı...