Obama'dan 'Laik Demokrasi' Dersi
[7 Nisan 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Barack Hüseyin Obama rüzgar gibi geçti. Ve çok da iyi geçti. ABD'nin yeni ve sıradışı başkanı, iki günde hem bize hem de dünyaya son derece anlamlı mesajlar verdi. Bunların bence en dikkat ilginçlerinden biri, TBMM'de yaptığı konuşmada kullandığı iki kelimelik bir kavramda gizliydi: "Laik demokrasi." Bu ifadeyi Atatürk'ten söz ederken kullandı ve şöyle dedi: “Onun en büyük mirası Türkiye'nin güçlü ve laik demokrasisidir, ve bu meclis de bugün bu eseri devam ettirmektedir.”
Buradaki “semantik” yani “anlambilim” kayda değer. Dikkat ederseniz “Atatürk'ün mirası” deyince bizde daha ziyade “laik cumhuriyet”in altı çiziliyor. “Laik cumhuriyet”in bazen demokrasiye karşı alternatif bir rejim gibi öne sürüldüğünü, hatta bu kavram bahane edilerek ikide bir demokrasiye “müdahale” edildiğini de hepimiz biliyoruz.
Ama Obama “laik cumhuriyet” değil, “laik demokrasi” dedi. Neden acaba?
“Laik cumhuriyet”in demokratik bir düzene tekabül etmedikçe hiç bir kıymeti harbiyesi yok da ondan. Sovyetler Birliği'den Kızıl Çin'e kadar modern çağdaki diktatörlüklerin çoğu bir şekilde laik cumhuriyettir. Dolayısıyla laiklik tek başına hiç bir anlam ifade etmez. Ancak demokrasiye hizmet ettiğinde değer kazanır. Bu hizmet de, “dikta yöntemleriyle laikliği hele bir kuralım da, demokrasiyi sonra düşünürüz” diyerek olmaz.
Bu basit gerçeği anlayabilsek, incir çekirdeğini doldurmayan ama yine de bitip tükenmek bilmeyen tartışmalarımıza bir son verip ilerleme kaydedebiliriz.
Nasıl mı?
Mesela Türkiye Cumhuriyeti'nin laik karakteri ile, Türkiye halkının Müslüman kimliğinin çatışmak zorunda olmadığını anlayarak. Türkiye'yi bu dünyada en değerli ve anlamlı kılan şeyin, bu ikisinin sentezi olduğu gerçeğini görerek. Dolayısıyla bu ülkenin Müslüman kimliğine her atıf yapıldığında “laiklik elden gidiyor” diye histerik tepkiler göstermeyerek...
Obama'nın verdiği mesajlar, tam da bu gerçeğin altını çizdi zaten... Dünyanın en güçlü adamı, göreve başlamasından üç ay bile geçmeden, başka o kadar ülke dururken ilk yurtdışı gezisinde kalkıp buraya gelmişti. Gelince de sadece Türkiye değil aynı zamanda İslam dünyası ile ilgili şeyler söyledi. “Amerika İslam'la savaş halinde değildir ve asla olmayacaktır” dedi. İslamiyet'in asırlar boyu dünyaya büyük katkılar yaptığını, Müslüman Amerikalıların ABD'yi zenginleştirdiğini, ülkesi ve Müslüman dünya arasındaki ilişkinin de “karşılıklı menfaat ve karşılıklı saygı” üzerine kurulması gerektiğini anlattı.
Eğer “Erke Dönergeci” ile birlikte son yılların en rüküş “Türk icadı” olan “ılımlı İslam/şeriat light projesi” paranoyası olmasaydı, belki daha da fazla konuşacaktı bu konularda.
Obama, Türkiye'yi güçlü ve önemli kılan şeyin onun Müslüman kimliği ile barışık “laik demokrasi”si olduğuna işaret ederken, son yılların bir diğer paranoya unsuru olan “dış politika yönü”nü de ele aldı. Şöyle dedi:
“Türkiye'nin geleceğini tartışmayı sevenlerin olduğunu biliyorum. Türkiye'nin kıtaların kesişim noktasında olduğunu ve tarihsel akıntılardan etkilendiğini görüyor... ve sizin iki yönden birisine çekilip çekilmeyeceğinizi merak ediyorlar. Anlamadıkları şu: Türkiye'nin büyüklüğü, tam da sizin şeylerin ortasında yer almanızdan kaynaklanıyor. Burada Doğu ve Batı ayrılmıyor, buluşuyor; kültürünüzün güzelliğinde, tarihinizin zenginliğinde, demokrasinizin gücünde...”
Obama'nın anladığı bu gerçekleri bizim “Cumhuriyet seçkinleri” de bir anlasa, ne iyi olacak...