İslami Liberalizm Nasıl Olur?
[25 Şubat 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Geçen hafta “Hem dindar hem liberal olunmaz mı?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bana bu soruyu sorduran da Radikal gazetesi köşe yazarı Türker Alkan'ın “Tanrı'nın buyrukları”na bağlı olmakla liberal olmayı çelişkili gibi konumlandıran bir başka yazısıydı. Sayın Alkan, sağolsun, aynı konu üzerine bir kez daha yazmış, meseleye açıklık getirmiş, benim için de nazik sözler söylemiş. Bilmukabele; ben de kendisinin “saygı duyduğum iyi bir yazar” olduğunu teslim etmeliyim.
Gelelim meseleye... Türker Alkan “dinci”lerin liberal olamayacağını söylüyor. “Dinci”likten ve özelinde “İslamcılık”tan kasıt, devlet eliyle din empoze etmeyi hedefleyen bir siyasi proje ise, Sayın Alkan tümüyle haklı. Ancak kendini “Tanrı'nın buyrukları”na sıkı sıkıya bağlayan bir insanın bu anlamda “dinci” olması gerekmiyor. Bu insanın, dinin devlete değil de bireylere ve cemaatlere hitap eden bir değerler sistemi olduğunu düşünmesi de mümkün.
Ama aynı insanın devletin muhtemel tasallutundan korunmaya da ihtiyacı var. (Hele de Türkiye'de!) İşte liberalizm, devletin bireylere ve cemaatlere mümkün olduğunca karışmamasını savunarak, tam da bu korumayı üstleniyor. Bir başka deyişle liberalizm, insana istediği gibi ve istediği kadar dindar olma şansını veriyor.
İşte bu noktadan yola çıkan bir Müslümanın liberalizmi dindarlık perspektifi ile savunması ve bir tür “İslami liberalizm” anlayışı geliştirmesi mümkün.
Bu elbette çok kapsamlı bir mesele. Burada sadece bu konuda “İslamcı” kalemlerden gelen iki tipik itiraza değinmek istiyorum.
Bunlardan ilki “İslam'da din ve devlet ayrılmaz” görüşü. Bu görüşü savunanlar, İslam tarihindeki yaygın pratiğe bakarak hüküm veriyorlar. Oysa atladıkları önemli bir şey var: Klasik İslami devirdeki devlet ile modern devlet birbirinden çok farklı şeyler. Örneğin klasik İslami devirde kanun yapmak devletin değil bağımsız ulemanın göreviydi. Ülke sınırları içinde yaşayan herkese uygulanan standart bir kanun da yoktu. Oysa modern dünyadaki tüm devletler hem kanun yapıyor hem de bunu tüm vatandaşlara uyguluyor. Siz kafanızdaki İslam yorumunu alıp da modern devletin doktrini haline getirdiğinizde, klasik İslami devire dönmüş olmuyor, despot bir ucube yaratmış oluyorsunuz.
İkinci itiraz ise liberalizmin ve diğer modern ideolojilerin, sırf “modern” ve “Batı kaynaklı” oldukları için Müslümanlara uymayacağı yönünde. Böyle düşünenlerin zihninde, siyaseti, toplumu ve ekonomiyi detaylı kurallara bağlayan bir “İslami sistem” var. Oysa biraz geçmişe baksalar, “İslami sistem” dedikleri şeyin çoğunun aslında “ilahi” değil “beşeri” ve “tarihsel” kaynaklara dayandığını, örneğin ilk devir Müslümanlarının Pers ve Bizans devletlerinden pek çok idari ve hatta hukuki kavram aldıklarını görecekler.
Kaldı ki eğer “İslami olmayan sistemleri” peşinen reddetmeye girişeceksiniz işiniz epey zor. Mesela İslam geleneğinde hiç yeri olmayan, tefsir ve fıkıh kitaplarında izine bile rastlanmayan trafik kurallarını hemen çöpe atmanız lazım. Öyle ya, alnı secdeye değmemiş insanlar tarafından uydurulan bu kurallar İslam dünyasına tümüyle dışarıdan sokulmuş durumda.
Oysa trafik kuralları biz Müslümanların da işine yarıyor. Batılıların bunları geliştirmesinin sebebi de, motorlu arabayı keşfedip bizden önce kullanmaya başlamaları. Demokrasiyi, parlamentoyu ve siyasi ideolojileri bizden önce geliştirmeleri de öyle. Bunları sırf “kökü dışarıda” olduğu için reddetmek yerine, kendi değerlerimize uygun şekilde nasıl yorumlayıp kullanabileceğimize bakmak lazım.
Unutmayalım, Allah'ın bilgisi ve hikmeti sonsuz; İslam medeniyetinin kendi geleneğiyle sınırlı değil.