İsrail Türkiye'yi İşgal Eder Mi?
[1 Haziran 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Önce şunu söyleyeyim: Başbakan Erdoğan'ın binbir türlü “mayın”ın üzerine basarak söylediği sözlere katılıyorum. Evet, bizim ülkede azınlıklara ve yabancılara karşı “faşizm” boyutuna varan bir düşmanlık yapılmıştır ve yapılmaktadır. Evet, yabancı sermayenin Türkiye'ye yatırımı çok doğru ve gerekli bir şeydir. Ve evet, bu yabancı sermayenin İsrail'den, Arap ülkelerinden, Çin'den veya Maçin'den gelmesi fark etmez. En büyük sorunlarından biri genç nüfusuna istihdam yaratmak olan Türkiye için, her türlü iktisadi yatırım, değeri bilinmesi gereken bir kazançtır.
Sınırdaki mayınlar meselesinin ise hiç bilmediğim teknik yönleri var. Onun için yasanın nasıl olması gerektiği konusunda ahkâm kesecek değilim. Ancak bu konudaki tartışmalar sırasında ortaya çıkan bir başka meseleye dair bir şeyler söyleyeyim. Bu, konu İsrail olunca sık sık gündeme gelen “Nil'den Fırat'a Siyonizm” ezberi.
Buna göre, İsrail devletinin, Nil ile Fırat nehirleri arasında kalan “vaad edilmiş topraklar” üzerinde gözü var. Bizim güneydoğu bölgesini “karıştıranlar” da, onlar. Türkiye'yi bölerek Fırat'ın doğusunda bir “Kürt devleti” kuracak, sonra da gelip burayı kolayca işgal edip “Büyük İsrail”e katacaklar.
Nil'den Fırat'a neresi?
Evet, Türkiye'de böyle bir ezber var. Ulusalcısından Milli Görüşçüsüne kadar “müşterisi” de çok. Peki ama ne kadar gerçekçi?
Önce “Nil'den Fırat”a ne demek, ona bakalım. Tevrat'ta Hz. İbrahim ve soyuna vaad edilen bu coğrafyanın Yahudi kaynaklarında nasıl tasvir edildiğini hiç incelediniz mi? Farklı görüşler var, ama en çok kabul edilen versiyon, Hz. Süleyman zamanında kurulan büyük “İsrail Krallığı”nın sınırlarına denk geliyor. Bu sınırlar da gerçekten kuzeyde Fırat nehrine dayanıyor. Ama Fırat'ın neresine? Türkiye'nin içinden geçen kısmına mı?
Hayır. Fırat'ın Suriye'nin ortasından geçen kısmına. Çünkü zaten haritaya bakarsanız Fırat'ın bizim sınırları aştıktan sonra Suriye içinde geniş bir yay çizip doğuya doğru yöneldiğini görürsünüz. İsrail'den “yola çıkınca” karşılaşılan Fırat da işte burası. Yani bizim sınırların yüzlerce kilometre güneyi.
Dolayısıyla eğer bir gün çılgın bir İsrail hükümeti, “biz, ecdadımızın sınırlarına ulaşmaya azmettik” diye bir işgale girişecek olsa bile, bu Türkiye'ye varmayacak.
Bu, “vaad edilmiş topraklar” ile ilgili teolojik ve tarihsel tablo. Daha da önemlisi, bugün gerçek hayatta ne olduğu.
Olan şu: İsrail, bırakın “Nil ile Fırat arası”nı, ondan çok daha küçük bir coğrafya olan Filistin'i dahi işgal altında tutmayı beceremiyor. Bırakın yeni fetihlere girişmeyi, 1967'de işgal ettiği bazı topraklardan çekildi bile. Zaten ilk başta Mısır'la barış anlaşması imzalayarak Sina Yarımadası'nı boşaltmış, yani Nil'e dayanan sınırını çok çok geriye çekmişti. 2005 yılında ufacık Gazze Şeridi'nden bile çekildi.
Peki neden?
Gerçek ve Paranoya
Çünkü İsrail'in nüfusu toprak genişletmeye yetmiyor! Araplar Yahudiler'den daha fazla çocuk yapıyor. Böyle giderse 2050 yılında tarihsel Filistin sınırları içindeki Arap nüfusu Yahudi nüfusunu aşacak. Ariel Şaron gibi koyu bir Siyonisti dahi Gazze'den çekilmeye zorlayan buydu. Yahudi Devleti'nin şimdiki tek gerçekçi hedefi, başta Kudüs civarı olmak üzere Batı Şeria'daki illegal yerleşim alanlarını koruyabilmek.
Durum bu iken İsrail'in kalkıp “istikamet Nil'den Fırat'a!” diyerek güneyde Sina Yarımadası'nı, kuzeyde ise Suriye'yi, Lübnan'ı ve dahası Türkiye'yi işgal edeceğini düşünmek, paranoyadan başka bir şey değildir. Olacak iş vardır, olmayacak iş vardır. Bu, olmayacak iştir.
İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'da sürdürdüğü işgali ve “devlet terörü”nü tel'in etmek ise ayrı (ve son derece doğru) bir şey. Bu duyarlılıkla İsrail'e karşı boykot uygulamayı da anlarım. Ama gerçeklere dayanan bir “ahlaki duruş” ile vehimlere dayanan paranoya arasında çok fark var. Ve ne yazık ki bizde ikisi hep içiçe giriyor...