Hem Dindar Hem Liberal Olunmaz Mı?
[18 Şubat 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Radikal yazarı Türker Alkan geçen hafta yayınlanan “Törkiş Liberaller” başlıklı yazısında “dinci”lerle “liberal”ler arasında var olduğunu varsaydığı “ittifak”ın tuhaflığından yakınıyordu. Söz konusu iki grubun dünya görüşünü de kısaca şöyle özetliyordu: “Dinci, Tanrı'nın buyruklarıyla bağlıdır... Liberal ise, kendisiyle bağlıdır. Ne din, ne de devlet bağlar onu.”
“Tanrı'nın buyruklarıyla” hareket eden insanlara neden “dindar” değil de “dinci” dendiği, kurcalanmaya değer bir soru. (Bu ikisinin ayrı şeyler olduğu söylenir durur bize Türkiye'de.) Ama bunu şimdilik geçelim. Çünkü Türker Alkan daha da enteresan bir şey söylüyor: Bir liberalin, “Tanrı'nın buyruklarını” önemsemeyen bir kişi olmasını gerektiğine hükmediyor. Buna göre liberal olmak için ya “dinsiz” ya da en hafifinden dine karşı kayıtsız olmanız gerekiyor.
Peki durum gerçekten de böyle mi? Dindar liberal yok mu dünyada? Ve “Tanrı'nın buyruklarını” ciddiye almakla liberalizmi benimsemek çelişkili şeyler mi?
Hayır, durum hiç de öyle değil. İslam dahil her dinin inananları arasında liberaller var. Liberal olmakla dindar olmak arasında da bir çelişki yok.
Bunu görmek içinse, öncelikle liberalizmin ne olduğunu anlamak gerek. Bu kavram, Türkiye'de ne Kemalist olmayan seküler insanlara yapıştırılan bir etiket haline geldi. O yüzden demokrat solculara bile “liberal” deniyor. Bu yüzeysel ve yanlış kullanımı bir kenara bırakırsak, liberalizmin, devletin topluma müdahalesinin en aza indirgenmesi ve birey özgürlüklerinin genişletilmesini savunan bir siyasi doktrin olduğunu görürüz. Bu doktrine inanmanız için de “boğaza karşı viski içmeniz” şart değildir. Namazında-niyazında bir mümin de olabilirsiniz, pekala.
Sorunun bir boyutu, siyasi ve ekonomik bir doktrin olan liberalizmin bizde ahlaki bir tutum, bir tür “mezhebi genişlik” gibi algılanması. Bir diğer deyişle, liberal olunca, ahlaki konularda her şeye “olur” vermeniz gerektiği düşünülüyor.
Bunun çarpıcı bir örneğini bir süre önce yazar Nedim Gürsel'in televizyonda yaptığı bir yorumda görmüştüm. Gürsel, “Allah'ın Kızları” ismini taşıyan ve İslami gelenek açısından epey tartışmalı olan romanının reklamının Zaman gazetesi tarafından yayınlanmadığından yakınıyor ve şuna yakın bir şey diyordu: “Madem Zaman gazetesi bu kadar liberal, madem başörtü özgürlüğünü savunuyor, o zaman aykırı görüşlere de ilan sayfalarında yer vermesi gerekmez mi?”
Hayır, gerekmez. Her medya kuruluşu, kendi dünya görüşüne ve değerlerine ters bulduğu bir yazıyı, söyleşiyi ve reklamı reddetme hakkına sahiptir. Bunun liberalizmle çelişir bir tarafı da yoktur. Çünkü liberalizm “her şeye onay vermek” anlamına gelmez. Onay vermediğiniz şeylerin de toplumda var olabilme hakkını kabul etmek anlamına gelir. Ama toplumda var olan bu şeyi, kendi özel alanınıza sokmak, kendi iş yerinize dahil etmek, kendi yayın kuruluşunuzla desteklemek zorunda değilsiniz. Bir şeyi tasvip etmemek de bir özgürlüktür.
Son yıllarda liberal değerleri savunan muhafazakarlara karşı sık sık dile getirilen, “Madem özgürlükçüsünüz, söyleyin bakalım, eşcinselliği destekliyor musunuz” gibi soruları da böyle anlamak ve cevaplamak gerekir. Eşcinselliği tasvip etmek kadar etmemek, onun ahlaki bir sapma olduğunu düşünmek ve savunmak da bir özgürlüktür. Bu yaklaşımı “dar kafalı” veya “demode” bulabilirsiniz, ama bunlar sizin değer yargılarınızdır. Kendi değerlerinizi başkasına dayatma hakkınız ise yoktur.
Özgürlük temelli “açık toplum”, çok farklı değer ve görüşlerin bir arada var olduğu, birbiriyle tartıştığı, yarıştığı ve harmanlandığı toplumdur. Bu toplumda mutlaka “tarafsız” olması gereken tek aktör, devlettir. Başka da hiç kimsenin tarafsız olma zorunluluğu yoktur.