Türkçe Yazılar

Tek Parti Gömleği Çıkacak Mı?

[8 Aralık 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] Bundan neredeyse bir yıl önce, 13 Şubat 2008'de, bu köşede şöyle yazmıştım: “Ben ‘Milli Görüş gömleğini çıkardık' sözünü Tayyip Erdoğan'dan defalarca duydum, ama Deniz Baykal ve ekibinin ‘Tek Parti gömleğini' çıkardığına en ufak bir emare görmedim. CHP, tarihindeki pek çok karanlık sayfanın (İstiklal Mahkemeleri'nin, ‘kafatasçı' tarih kongrelerinin, yahut Varlık Vergisi'nin) hesabını vermek şöyle dursun, yeni sayfalar eklemeye pek hevesli duruyor.” Ama burası Türkiye; hızla değişen ve insanı şaşırtan bir yer. Sayın Baykal, tam da bu “Tek Parti gömleği” konusunda enteresan bir adım attı ve ülkeye biraz renk getirdi. Bildiğiniz gibi, her şey birden bire partisine bir grup “çarşaflı” vatandaşı kabul etmesiyle başladı. Sonra kalktı, geçen Salı günü bir konuşma yaptı ve Tek Parti döneminin uygulamalarından birini açıkça eleştirdi. O devirde Ankara'daki Atatürk bulvarına “köylü kıyafetli” vatandaşların sokulmadığını hatırlattı. “Tek Parti zihniyeti oydu, kıyafetini düzelt gel de öyle geç diyorlardı” dedi. Ve artık böyle davranmanın yanlış olacağını izah etti. Baykal'ın bu sürpriz çıkışı karşısında pek çok kişinin aklında ve dilinde “acaba samimi mi, yoksa oy kazanmak için mi böyle yapıyor” sorusu var. Oysa bence bu pek anlamlı bir soru değil. Elbette, her siyasetçi gibi Baykal da oy kazanmak istiyor. Ve zaten siyasetçilerin oy kazanmak istemesinden daha tabi ve doğru bir şey de yoktur. Toplumsal talepler bu sayede siyasetin gündemine girer. Asıl soru, Baykal'ın bu çıkışının, yakında (ve özellikle de yerel seçimlerden sonra) sönüp gidecek, unutulacak bir “saman alevi” olup olmadığı. Partisinin ve “laikçi medya”nın keskin küplerinden aldığı tepki, onu bir süre sonra yıldıracak mı? Yoksa rahmetli Ecevit'in geçmişte yaptığı gibi CHP'yi sosyal demokrat ve “dine saygılı” bir çizgiye çekebilecek mi? Kafasındaki hedef, gerçekten bu ikincisi mi? Aslında akademik bir geçmişe sahip olan, liberal düşünceyle tanışıklığı bulunan Deniz Baykal'ın partisindeki diğer bazı isimlerin aksine körkütük bir “laik faşist” olmadığını zaten biliyorduk. Zaten bugüne dek bu kadar tepki çekmesinin bir sebebi de buydu: Çok daha düzgün bir siyaset izleyebilecek iken, “ulusalcı cephe”nin seviyesine inmiş, demokrasi ve özgürlük karşıtlarının liderliğine soyunmuştu. Bugün Baykal'ın bir anda farklı bir kimlikle karşımıza çıkmasına sadece sevinebiliriz. Akşam gazetesinde İsmail Küçükkaya'ya verdiği röportajda söylediği “Amacım muhafazakâr kesimle cumhuriyeti buluşturmak, onların hayal kırıklıklarını tamir edeceğim” sözüne sadece “inşallah” diyebiliriz. Aslında keşke Baykal bu ani dönüşümün nasıl gerçekleştiğini de bize biraz anlatsa. Ama böylesi bir açıklığa ve özeleştiri anlayışına Türkiye'nin siyasi kültüründe ne yazık ki pek rastlanmıyor. Sonunda her ne olacaksa olsun, Baykal'ın attığı bu adım, Türk siyasi tarihinde bir kilometre taşı oluşturdu. Bir CHP başkanı'ndan Tek Parti devrine dair eleştirel şeyler duymak, Dokuzuncu Senfoni'den bile daha güzel geliyor kulağa. Eleştirilemez, sorgulanamaz bir tabu haline gelmiş olan bu demokrasi ve özgürlük yoksunu çeyrek yüzyılı (1925-50) aşmanın zamanı çoktan geldi de geçiyor. CHP'nin lideri bile bunu ima ediyorsa, önümüz biraz daha açık demektir. Bu arada, bu vesileyle, tüm okurların Kurban Bayramı'nı tebrik ederim. Allah hepimize neşeli, huzurlu ve anlamlı bir bayram tatili nasip etsin. Sayın Baykal'a ve izlediği yeni çizgiye gelince de, ne diyelim, Allah sonuna erdirsin.
All for Joomla All for Webmasters