Türkçe Yazılar

Kemalistler İlah İster

[12 Kasım 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] Can Dündar'ın “Mustafa” adlı filmini henüz izleyemedim, çünkü gösterime girdiğinden beri memleket dışındayım. Ama hakkında yapılan yorumları ilgiyle okuyorum. Bunlardan, Dündar'ın iyi bir iş çıkardığı anlaşılıyor. Deniz Baykal filmi hiç sevmediğine, bazı ulusalcı yazarlar “izlemeyin, izletmeyin, çocuklarınıza göstermeyin” dediğine göre, ortada kayda değer bir yapım olmalı. Anladığım kadarıyla Dündar'ın yaptığı, resmi ideolojiye göre “Ulu Önder” gerçekliğe göre ise hepimiz gibi ölümlü ve kusurlu bir insan olan Mustafa Kemal'in hayatından bazı sıradışı kesitler vermek olmuş. Buna karşı çıkanlar ise, “Atatürk'ü böyle gösteremezsiniz, çok içen, muhteris, melankolik bir insan gibi tasvir edemezsiniz” diyor. Ancak Atatürk'ün gerçekten de öyle birisi olmadığına dair ortaya bir delil koymuyorlar. Örneğin, “filmdeki şu sahne gerçek dışıdır, bunun kanıtı da filancanın anılarıdır, falanca tarihçinin çalışmasıdır” diyen bir yorumcu duymadım. “Mustafa”ya tepki gösterenler, ona, kafalarındaki “Ulu Önder”e birebir uymadığı için kızıyorlar. Bu durumda karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: Bir tarafta Kemalistlerin zihinlerinde yaşayan “Atatürk” var, diğer tarafta ise gerçek dünyada var olan “Mustafa”. Bu ikisi arasındaki farkın azıcık deşilmesi bile, Kemalistleri çileden çıkarabiliyor. Çünkü onlar, hiç bir hatası ve zaafı olmayan, her şeyi doğru bilen, her işin başına doğru bir ilke koyan insanüstü bir varlığa ihtiyaç duyuyorlar. Buna “ilah” demek de hiç abartılı olmaz. Zaten Kemalist literatür, Çankaya'yı Kâbe ile kıyaslayan ya da “Samsun'da karaya çıkan ilah”a selam duran incilerle doludur. Bu “ilah”ın korunması için gereken “zihin kontrolü” o kadar katı ki, aslında kendini “Atatürkçü” sayan ama biraz olsun gerçek “Mustafa”yı bulmak isteyenler bile aforoz edilmekten kurtulamıyor. Baksanıza, tartıştığımız filmi yapan kişi bir İslamcı, Kürtçü veya “iç düşman” kontenjanından bir başka vatandaş değil. Can Dündar! Ama onun buğulu gözlerindeki Atatürk sevgisi bile “kesmiyor”, sadece “sevgi” değil aynı zamanda “tapınma” isteyen Kemalistleri. Eğer bugün yeryüzünde Kuzey Kore ile birlikte bir de sadece bizde kalmış olan bu “Ulu Önder kültü”nü aşabilir, bu toplu cinnetten kurtulabilirsek, sorunlarımızı çok daha kolay çözebiliriz. Mesela özgür dünyada sadece bizde var olan despot ve ayrımcı laiklik anlayışını değiştirebiliriz. Anayasa Mahkemesi bu laiklik anlayışının kılına dahi dokunamayacağımızı, çünkü sırtını “Ulu Önder”in sonsuz bilgeliğine yaslamış olan “asli kurucu iktidar”ın buna izin vermediğini söylüyor. Ama bir bakıyoruz “Mustafa”ya, görüyoruz ki bu laiklik anlayışı öyle insan-üstü bir bilgelik, mutlak bir doğru filan değilmiş. Küçük Mustafa'nın hocası Kaymak Hafız'dan yediği bir dayağın “intikamı” ve daha kim bilir hangi psikolojik faktörler varmış, bu 80 yıllık otoriter doktrinin kökeninde. Gerçek şu: Atatürk de, tüm diğer Ademoğulları gibi, yaşadığı tecrübelerle ve devrinin fikirleriyle yoğrulmuş bir insandı. Kuşkusuz çok zeki, çok başarılı, dahası çok da vatanseverdi. Ve çok büyük işler başardı. Bu yüzden de biz Türklerin saygısını fazlasıyla hak ediyor. Ama fikirleri ve politikaları ilelebet geçerli olmadığı gibi, bazıları kendi devri için bile hatalıydı. Zaten bazı hatalarını kendisi de hayatta iken gördü ve bir kısmından geri adım attı. İnsan ruhundaki “tapınma” ihtiyacını ait olduğu metafizik alan yerine ölümlü bir insana odaklayan Kemalistler ise, bizi bu hataların içine gömüyor, onları, bırakın değiştirmemizi, sorgulamamıza bile izin vermiyorlar. Bugün Türkiye'nin önünü tıkayan en büyük engel bu.
All for Joomla All for Webmasters