Türkçe Yazılar

‘Farklı Yorumlanması Dahi Teklif Edilemez...'

[27 Ekim 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı okuyan bir insan, dördüncü maddeye geldiği anda bu ülkenin temelinde demokrasi yatmadığını görür. Çünkü orada ilk üç maddenin “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez” olduğu yazılıdır. Yani bu üç, madde, millet iradesinin “kapsama alanı” dışındadır. Örneğin Türkiye halkının ezici çoğunluğu bir araya gelse, ve farz-ı muhal, “biz başkenti Ankara'dan Antalya'ya taşımak istiyoruz” dese, olmaz. Zamanında birileri Ankara'yı seçmiştir. Ve o “birileri”nin iradesi, milletin iradesinin üstündedir. Ve o birileri de, hepimizin çok iyi bildiği gibi, Kemalistlerdir. Orduya, yargıya, kampüse ve daha nice “kaleye” sahip olan, bu kaleleri toplumun geri kalan kısmına karşı cansiperâne savunan bir kadrodur bunlar. Demokrasiyi “karşı devrim” olarak görürler. Kurdukları ve yaşatmaya çalıştıkları otoriter rejime de kibarca “cumhuriyet” demektedirler. Bütün bunları zaten biliyorduk. Ama Anayasa Mahkemesi'nin son gerekçeli kararı ile bir şeyi daha öğrenmiş, daha doğrusu netleştirmiş olduk. Rejim, meğerse milleti sadece ilk üç maddeyi değiştirmekten men etmiyormuş. Dahası bunlara Kemalistlerinkinden farklı bir yorum getirmeyi de yasaklıyormuş. Meğerse, laikliği CHP'nin anladığından farklı bir şekilde yorumlamak, buna göre anayasa ve kanun değişikliği yapmak mümkün değilmiş. Rejimin hakimleri, bu kadarını bile fazla görmüş bizlere. Evet, işin özü bu. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin dokuz hakiminin yaptığı şey, siyasi alanda CHP tarafından temsil eden (ve Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu, İlhan Selçuk gibi daha pek çok ünlü savunucusu bulunan) bir laiklik anlayışını “norm” kabul edip tüm ülkeye dayatmaktan ibaret. AK Parti'yi “laiklik kartışı eylemlerin odağı” sayıp cezalandırırken esas aldıkları laiklik anlayışı bu. Aslında rejimin hakimleri, bu kararlarıyla, sadece laikliğin değil, ilk üç maddede geçen diğer niteliklerin de yorumlanmasını kendi tekellerine almış oluyor. Başkan Sayın Haşim Kılıç ile birlikte mahkemenin iki demokrat üyesinden biri olan Sayın Sacit Adalı'nın bu noktaya getirdiği eleştiri son derece yerinde: “Bundan sonra her türlü gerekçenin gayet rahatlıkla içine girebileceği derecede geniş anlamları olan demokrasi, lâiklik, sosyallik kavramları uyarınca ve bunlarda Anayasa Mahkemesi'nce her zaman farklı yorumlamaya gidilebileceği ihtimaliyle artık hiçbir Anayasa değişikliği yapılamayacak, teklif edilemeyecek, akla dahî getirilmeyecektir.” Kısacası milletin seçilmiş temsilcileri, Yüce Kemalist Mahkeme'nin ideolojik filtresinden geçmeyen hiç bir yasal değişiklik yapamayacaktır. Hakimiyet, yine, milletin değil Kemalistlerindir. Bu tablo karşısında sormamız gereken soru, Kemalistlerin bu otoriteyi nereden aldıkları. Eskiden, yani ilk ortaya çıktıklarında, otoriteyi “muasır medeniyet”ten alıyor, “size oradaki kıstasları getiriyoruz, onun için lafımızı dinleyin” diyorlardı. Gerçekten de kâh İsviçre Medeni Kanunu'nu kâh İtalyan Ceza Yasası'nı kapıp getiriyorlardı. Bu işte yüzeysel de olsa bir “ilericilik” vardı. Ama şimdi o da kalmadı. Sahip oldukları Jakoben laiklik anlayışının çağdaş dünyada ne benzeri var ne de destekçisi yok. Zaten dünyayla kavgalılar. Geriye meşruiyet kaynağı olarak bir tek “Ulu Önder kültü” kaldı. Bu yüzden bu kült giderek acayipleşiyor, zıvanadan çıkıyor. Geçen gün Şişli meydanına belediye tarafından asılmış Atatürk posterleri gördüm. Altlarında “Sizi izliyorum” diye yazıyordu. Yani koca Şişli Belediyesi Orwell'in “Büyük Birader”ini canlandırıyor, 2008 yılında 1984çülük oynuyordu. 80 yıllık maceranın gelip dayandığı nokta işte böylesi bir traji-komedi.
All for Joomla All for Webmasters