Avrupa Türkiye'yi İyi Anlıyor
[1 Eylül 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
BRÜKSEL - Türkiye'deki koyu laikçi çevrelerde Avrupa Birliği konusunda son yıllarda iki farklı görüş belirdi. Birincisi, AB'nin bir “ılımlı İslam komplosu” peşinde olduğu, Türkiye'yi bile bile “karanlığa” ittiği yönünde. Bu paranoya laikçilerin özellikle “ulusalcı” kanadında revaç buluyor. Dünyayı biraz daha iyi bilen, daha dışa açık laikçiler ise Avrupalılar'ın kötü niyetli değil ama “saf” oldukları kanısında. “Kendi toplumları çok laik olduğu için bizim laiklik endişemizi anlamıyor, A-Ke-Pe tehlikesini görmüyorlar” diye düşünüyorlar.
Oysa aslında Türkiye'yi izleyen Avrupalılar buradaki durumu gayet iyi anlıyor. Ülkede hangi siyasi akımın demokrasiye, hangisinin otoriterliğe eğilimli olduğunu isabetle teşhis ediyorlar. Bunu en son burada, Brüksel'de, konuşmacı olarak katıldığım bir Avrupa Parlamentosu (AP) konferansında gördüm. Kısa adı ALDE olan ve bünyesinde 100 kadar AP üyesi barındıran “Avrupa Liberal ve Demokratlar Koalisyonu”nun organize ettiği “Laiklik ve Dinler” başlıklı konferansta “liberal laiklik” ve “otoriter laiklik” arasındaki farkın altı çizildi. Ve ancak birincisinin Avrupa değerlerine uygun olduğu vurgulandı.
Konferansın açılış konuşmasını ALDE Başkanı Graham Watson yaptı. Liberal İngiliz siyaset geleneğinin iyi bir örneğini sunan Watson, özgür bir siyasette dini görüşler dahil her fikrin yeri olduğunu, ancak bunların hiç birinin tekel kuramayacağını vurguladı. “Kilise de kendi hedefleri doğrultusunda lobi yapma hakkına sahiptir; ama bunu yaparken ortak akıl (rasyonalite) dilini kullanmalıdır” dedi. Dini değer ve görüşleri sırf dini oldukları için dışlamayan bu ilkenin adını da “liberal laiklik” olarak koydu.
Konferansın etkin organizatörü, ALDE bünyesindeki partilerden biri olan İtalya merkezli Partito Radicale Nonviolento (Şiddet Karşıtı Radikal Parti) idi. Kısa adı PRN olan bu parti, İtalya standartlarına göre “sol” ve “laikçi” bir çizgide. Örneğin İtalyan devleti ile Katolik Kilisesi arasındaki bağların koparılmasını, kiliseye verilen resmi desteğin kesilmesini savunuyorlar. İstedikleri Amerikan tarzı tam bir din-devlet ayrılığı.
Peki İtalya standartlarına göre “laikçi” olan bu parti, acaba Türkiye'de kimi kendine yakın görüyor dersiniz? CHP'yi mi?
Alakası yok... Partinin lideri ve konferansın da ikinci açılış konuşmacısı olan Marco Pannella konu Türkiye'ye geldiğinde AK Parti'yi övdü. “Erdoğan ve Gül'ü, cesur ve dirayetli Müslüman demokratlar olarak görüyoruz” dedi. Dahası, Türkiye'nin “laikçi” kanadını “bağnaz” olarak niteledi. “Kendi zamanında reformist olan Atatürk'ün bugün bu tutucuların referansı olması çok üzücü” diye ekledi. Pannella'nın merak ettiği, bu katı laikçi çekirdekte herhangi bir yumuşama olup olmadığıydı. “CHP'den umut yok,” dedim cevaben, “ama orduda değişim emareleri var.”
Konferansta gündeme gelen bir diğer konu, otoriter laik rejimlerin dinler üzerine uyguladığı baskıydı. “Vietnam'da Demokrasi Hareketi”nin sözcüsü olan İngiliz insan hakları savunucusu Penelope Faulkner, “Çin, Vietnam, Burma gibi laik diktatörlüklerin” din özgürlüğünü nasıl çiğnediklerini detaylarıyla anlattı. Vietnam'daki rejim, Marksist ideolojiye göre “halkın afyonu” ve “gericilik” sayılan Budizm ve Hıristiyanlık gibi dinleri önce baskı yoluyla ortadan kaldırmaya çalışmış. Bunun işe yaramadığını görünce de, kendi doktrinine uygun “resmi Budizm” ve “resmi Hıristiyanlık” yaratmış. Bu resmi çatı altına girmeyen sivil dini oluşumları ise ezmeye devam ediyormuş.
Biraz tanıdık, değil mi? Arkasındaki devlet desteğine rağmen omurgalı bir kurum olan Diyanet'i Vietnam'ın “resmi” dinlerine benzetmek yanlış olur kuşkusuz. Ama “sivil dini ezme” kısmı, o yabancı değil. Geçen 80 yılın 28 Şubat gibi bazı keskin dönemleri, tam da buna karşılık geliyor.