Etnik Çatışma Nasıl Olur?
[6 Ekim 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
BELFAST - Eğer bir toplumun birbirinden nefret eden iki ayrı kampa nasıl ayrılabileceğini araştırmak isterseniz, buraya, yani Kuzey İrlanda'nın başkentine gelmelisiniz. Katolikler ve Protestanlar arasında onyıllarca süren kanlı iç savaşın izleri, Belfast'ın sokaklarına kazınmış durumda. Bu tabloya bakınca, Türkiye'deki durum için hem “çok şükür” demek, hem de biraz ders çıkarmak gerekiyor.
İrlanda, malum, Britanya'nın batısında yer alan küçük bir ada. Asırlarca İngiliz egemenliğinde yaşamış olan bu beş milyonluk küçük ülkede, 19. yüzyılda bağımsızlık rüzgarı esmeye başlamış. Uzun bir çatışma döneminden sonra İngiltere adanın büyük kısmının bağımsızlığını 1922 yılında kabul etmiş. Ama kuzeydeki bölge İngiltere'ye bağlı kalmış. Bunun en büyük sebebi de, neredeyse tümü Katolik olan İrlandalıların aksine, kuzeyde kendilerini İngiltere'ye daha yakın hisseden Protestan bir nüfusun da kalmış olması. İngiltere bu “evlatlarını” bırakmak istememiş.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) ise, İngiltere'yi adanın bu kısmından da kovmak, “bağımsız birleşik cumhuriyet” kurmak için “terör” yöntemlerini de içeren bir silahlı mücadele başlatmış. IRA'nın, siyasi kolu Sinn Fein'in sisteme dahil olması karşılığında 2005 yılında silah bırakmasına kadar süren bu çatışmada, üç bin kişinin yaşamını yitirdiği hesaplanıyor. Türkiye'deki rakamla (30 küsur bin) kıyaslanınca bu rakam küçük gözükebilir; ama topu topu 1 milyon nüfuslu Kuzey İrlanda için yeterince acı barındırıyor.
Bu acıyı ve onun üzerinde gelişen nefreti, dediğim gibi, Belfast sokaklarında gezerken gözünüzle görüyorsunuz. Bazı yerlerde koyu Katolik ve Protestanların mahalleleri dip dibe. Ama yüksek duvarlar ve dikenli tellerle birbirlerinden ayrılmış durumdalar. İki taraf da birbirinin “kurtarılmış bölge”sine asla girmiyor. Duvarların üzerinden hala zaman zaman diğer tarafa taş atılıyormuş; onun içi bazı evlerin üstüne koruyucu tel gerilmiş.
Evlerin duvarlarına çizilen dev tablolar ise işin en çarpıcı kısmı. Protestan mahallesinde, “Katolik çapulcuların öldürdüğü şehitler”in portreleri, dev Britanya bayrakları ve “intikam” mesajları var. Bir yerde, İngiliz lider Oliver Cromwell'in ta 17. yüzyılda ettiği bir laf yazılı: “Katolisizm sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir siyasi güçtür; İrlanda'nın huzura kavuşması için de Katolik Kilisesi'nin ezilmesi şarttır.”
Katolik kısmında ise durum tam tersi. Her adım başında, “burada bu tarihte falanca kardeşimiz Protestan katillerin kurşununa kurban gitti” diye yazılara rastlıyorsunuz. Duvarlar bu kez İngiliz emperyalizmine lanet okuyan tablolarla dolu.
Katoliklik ve Protestanlık, burada dini içeriklerinin ötesine geçip birer etnik kimlik haline gelmiş durumda. Durumu yansıtan ünlü bir fıkra var: IRA militanları bir gece yoldan geçen bir adamı çevirip sormuşlar, “Katolik misin, Protestan mı” diye. Adam, “ikisi de değil kardeşim, ben ateistim!” demiş. Ötekiler üstelemiş: “İyi ama Katolik ateist misin, Protestan ateist mi?”
Türkiye'deki etnik sorunun hiç bir zaman böylesine bir Türk-Kürt kamplaşması şeklini almamış olması, kuşkusuz değerini bilmemiz gereken bir durum. Bunda bin yıllık tarihi birliktelik ve ortak din olan İslamiyet'in büyük rolü var. Eğer Türk-Kürt farklılığı, bir de dini veya mezhepsel bir ayrımla çakışsaydı, halimiz fena olurdu.
Ama halimizi fena yapabilecek şeyler hala var. PKK'nın bitmek bilmeyen terörü, kuşkusuz bunların başında geliyor. En son Aktütün'de 15 askerimizi katleden bu fanatik terörü alabildiğine lanetlemek, ama öte yandan da bunun üzerinden bir “etnik çatışma” gelişmesi riskine karşı çok dikkatli olmak lazım. Ülkenin öteki ucunda, Altınova'da yaşanan tatsız olaylar, bu konuda bizler için bir “işaret fişeği” olmalı.
Evet, Türkiye İrlanda değil. Ama eğer ordakine benzer bir girdaba girerse, bunun sonuçları çok daha kötü olur. Bundan korunmak için de her şeyden çok sağduyuya ihtiyacımız var.