Gazze İçin Ne Yapmalı?
[31 Aralık 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
2008'in son haftası, Gazze için en kanlısı oldu. Mazlum Filistin halkı, İsrail'in ölüm makinaları tarafından bir kez daha vuruldu. Aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 300'den fazla insan hayatını kaybetti. 700'den fazlası yaralandı. Zaten bir açık hava hapishanesi olan daracık Gazze'nin sokakları kan gölüne döndü.
Bu “devlet terörü”nü her vicdan sahibi insan gibi ben de lanetliyorum. Türkiye'de ve İslam dünyasının dört bir yanında yükselen protestolara da manen katılıyorum.
Ancak protesto etmekle bu vahşetin önünü alamıyoruz. Bunu onyıllardır yapıyoruz, fakat bir şey değişmiyor. Peki bu hep böyle mi gidecek?
Eğer İsrail'in insan yaşamına değer veren bir ülke haline gelmesini beklersek, çok bekleriz. Evet, İsrail'de öyle insanlar da var; kendi devletlerinin terörünü kınıyor, Arapların haklarını savunuyorlar. Ama Yahudi Soykırımı'nın etkisiyle paranoidleşen, içinde bulduğu daimi savaş atmosferi nedeniyle de militaristleşen İsrail toplumunun çoğu, hiç öyle idealist değerlere itibar edecek gibi durmuyor. Dahası, dünyanın tek süper gücü olan Amerika'nın İsrail'e verdiği kayıtsız-şartsız destek de, Beyaz Saray sakinlerinin kimliğine göre nüanslar gösterse de, değişeceğe benzemiyor.
Peki ya Filistinliler? Onlar bir şeyleri değiştirerek bu trajediye bir son verebilir mi?
Cevap vermeden önce, Filistin'in durumuna bir bakalım. Birleşmiş Milletler kararlarıyla çizilen haritalara göre, Filistin iki parçadan oluşuyor: Batı Şeria ve Gazze Şeridi. Batı Şeria'ya El Fetih grubu egemen ve bunlar, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas'ın liderliğinde, İsrail ile bir “barış süreci” içine girmiş durumdalar. Bu süreç mucizeler yaratmasa bile en azından şiddeti durduruyor. İsrail ile Batı Şeria arasında bir çatışma yok.
Daha küçük, sıkışık ve trajik olan Gazze ise Hamas'ın yönetiminde. Hamas ne İsrail'i ne de barış sürecini tanıyor. “Siyonist devleti haritadan silme” hedefini de koruyor. Dahası, İsrail Gazze'den çekilmiş olmasına rağmen, Hamas militanları İsrail içine füze saldırıları düzenliyor. İsrail de, yeminli düşmanı olan Hamas'ı iktidara getirdiği için, tüm Gazze halkını cezalandırıyor. Bu küçücük ülkeye abluka uygulayıp, onu açlığa, ilaçsızlığa, sefalete mahkum ediyor. Çünkü, dediğim gibi, İsrail savaş makinasının insani kaygıları filan yok.
Gelelim son vahşete: Altı ay önce bir “ateşkes” ilan edilmiş, bu sayede silahlar susmuştu. Bu süre 19 Aralık'ta bitti. Hamas, ateşkesi yenilemeyeceğini duyurdu. Hamas militanları da füze saldırılarına başladı. Bunun üzerine İsrail, eğer bu füzeler durmazsa sert şekilde misilleme yapacağını söyledi. Füzeler durmadı ve İsrail'in kanlı misillemesi geldi. İsrail helikopterleri, “Hamas hedefleri”yle birlikte onlarla içiçe bulunan sivilleri de vurdu.
Bir başka deyişle, eğer Hamas ateşkesi sürdürseydi, bu korkunç katliam da yaşanmayacaktı.
Durum biraz şuna benziyor: Diyelim yan mahallede ali kıran baş kesen bir kabadayı var. “Bizim mahalleye taş atarsan, gelip evini başına yıkarım” diyor. Siz gidip taşı atıyorsunuz; o da gelip dediğini fazlasıyla yapıyor. Şimdi bu adam zalim mi, zalim. Acımasız mı, acımasız. Ama siz de niye gidip bile bile onu provoke ediyorsunuz ki?
Filistin halkının çektiği acıları anlıyor, içinde yaşadıkları cehennemin onları nasıl öfkelendirdiğini kavrayabiliyorum. Ama eğer bölgede daha fazla kan akmasın diyorsak, bunun tek yolu, Hamas'ın siyasetini değiştirerek İsrail ile “hudna” dedikleri kalıcı ateşkese ve hatta barışa yanaşmasıdır. Bizim de bir yandan İsrail'in devlet terörünü protesto ederken, öte yandan da buna bahane yaratmaması için Hamas'a telkinde bulunmamız gerek.
Diyeceksiniz ki İsrail'in dayatacağı barış adil olmayacaktır. Varsın olmasın. Aliya İzzetbegoviç'in 1995'te Dayton'da gösterdiği bilgeliği hatırlayalım: “Barışı adalete tercih ettim” demişti. Öyle yapmasıydı belki bugün Saraybosna hala kanıyor olacaktı.
Masumların hayatını korumak, birinci hedef olmalı. Bu da ancak şiddet sarmalına bir şekilde son vermekle mümkün.