İsrail ABD'yi Nasıl İkna Ediyor?
[5 Ocak 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
İsrail'in ölüm makineleri Gazze'yi vurmaya devam ediyor. Ben bu satırları yazarken öldürülen Filistinli sayısı 500'e varmıştı ve bunların 100'den fazlası masum sivillerdi.
Yahudi Devleti'nin bu hayasız “devlet terörü”nü lanetlemeye devam edelim. Gazze halkının acısını da biraz olsun dindirmek için elimizden geleni yapalım. (Kimse Yok mu Derneği'nin Filistin için başlattığı acil yardım kampanyasını tavsiye ederim.) Ancak bunları yaparken, Filistin'deki masumların acısını paylaşırken, bir taraftan da “bunun önü nasıl alınır” diye düşünelim.
İlk belirlememiz gereken gerçek, Filistin'in silah yoluyla huzura ermesinin mümkün olmadığı. Hamas'ın elinde el yapımı gariban Kassam füzeleri var; İsrail'in elinde dünyanın en gelişmiş silah teknolojisi. Çatışma devam ettiği müddetçe, olan, Filistin tarafına olacaktır. Filistinliler “misilleme” diye ancak İsrailli sivillere zarar verebiliyorlar ki, o da zaten asla istenecek ve savunulacak bir şey değil.
Bu yüzden çözümü askeri değil siyasi alanda aramak, barış ve güvenliği sağlayacak bir “siyasi akıl” geliştirmek gerek.
Bu işe girişince de, ilk karşımıza çıkan gerçek, ABD'nin İsrail'e verdiği kayıtsız-şartsız destek. Bunun varlığını hepimiz biliyor, neo-conların, “Hıristiyan Siyonistler”in ve İsrail lobisinin bu işteki rolünü sürekli gündeme getiriyoruz. Ama gelin biraz da bu işe yakından bakalım. İsrail Amerika'yı nasıl “bağlıyor”, bir görelim.
Bu iş sadece Amerika'daki Yahudi nüfuzu ile değil, aynı zamanda etkili bir propaganda ile gerçekleşiyor. Bunun merkezinde de özetle şöyle bir argüman var:
“Filistinlilerin, hele de Hamas gibi İslamcı olanların derdi, İsrail ile yan yana yaşamak değil; onu mutlaka yok etmek. Onun için her verdiğimiz tavizi, bize yeniden saldırmak için kullanacaklar. Zaten bakın 2005'te Gazze'den çekildik, ama oradan bize hala füze yağıyor”.
Bu argümanı savunanlar, ikna ediciliklerini artırmak için, “İsrail'i haritadan silin, Yahudileri denize dökün” diye vaazlar veren öfkeli imamların görüntülerini, “her ağacın arkasına bir Yahudi saklanacak, tek tek bulup öldüreceğiz” diye hadis destekli tehditler yağdıran radikal şeyhlerin sözlerini kullanıyorlar. Buradan da “madem öyle, bunları baştan ezelim” mantığını çıkarıyorlar. Mesela, bakın, İsrail'in Gazze saldırısını hararetle savunan koyu Siyonist yorumcu Jeff Jacoby, geçen Perşembe günü Boston Globe'da yayınlanan yazısında şöyle diyor:
“Soykırımcı cihatçılar ve diğer ölümcül düşmanlar, yumuşak sözlerle, müzakereyle, rüşvetle durdurulamazlar... Kendilerini İsrail'in yok edilmesine adamış olan Hizbullah, Hamas ve FKÖ gibi düşmanlara karşı gösterilen iyi niyet jestleri, iyilikle karşılık bulmaz. Barış görüşmeleri, barış getirmez.”
Jacoby, buradan hareketle şu hükmü veriyor: “Eğer İsrail kalıcı bir barış istiyorsa, ilk yapması gereken kalıcı bir zafer kazanmasıdır.”
“Zafer” dediği de, on gündür süren vahşetin daha da genişletilmiş versiyonu...
Evet, durum bu. İsrail'in propaganda makinesi, “İslamcı” deyince zaten ödü kopan Amerikalıları işte böyle ikna ediyor. Peki, sizce bu tablo karşısında nasıl bir “siyasi akıl” geliştirmek gerek?
Benim cevabım, Filistin tarafında ve İslam dünyasının genelinde yaygın olan “İsrail'i yok etmek” hedefinden ve söyleminden vazgeçmek gerektiğidir. Bu söylem, hiç bir işe yaramadığı gibi, sadece adil bir barışa yanaşmak istemeyen İsrail'in reddiyeci ve saldırgan tutumunu besliyor, Gazze'dekine benzer katliamlara bahane oluşturuyor.
Buna mukabil eğer daha mutedil, İsrailli sivilleri hedef almayan, İsrail'in var olma hakkını kabul eden, ama onu 1967'de işgal ettiği tüm topraklardan çekilmeye ve olabildiğince adil bir barışı kabul etmeye zorlayan bir dil kullanılırsa, Filistin tarafı “ahlaki üstünlüğü” açık bir şekilde kazanmış olur. Bunun da Amerika'yı, özellikle de Obama Amerikası'nı olumlu etkilememesi imkânsızdır.
Bu yaklaşımı saflıkla ve hatta “ihanet”le eş değer gören, “İslami bakış” ile radikal bakışı nedense eş anlamlı sayan bazı Müslümanlar, “İsrail ve Amerika asla kötülükten geri durmaz; vahşet onların özünde var” diyorlar. Bu da dikkat ederseniz Siyonist propagandanın “cihatçılar” hakkında söylediğinin aynısı. Oysa her tür siyasi radikalizmin siyasi sebepleri ve dolayısıyla çareleri var.
Eğer bu görülmez ise, Filistin'deki tabloyu değiştirecek adımlar da atılamaz. Mevcut tablonun en çok kime zarar verdiği ise ortada.