Yedinci Ok: Korkutmacılık
[7 Ocak 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
CHP lideri Deniz Baykal geçen hafta yine bir konuşmuş, pir konuşmuş. Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay'a mühim ifşaatlarda bulunmuş. Ak Parti'nin hazırlattığı “liberal” anayasa taslağının, "laiklik, yargı ve üniter yapıda kırılma ve bozulma" getireceğini söylemiş. Hatta hızını alamamış ve "Irak'ta işgalle yapılan, Türkiye'de anayasa ile yapılacak" bile demiş.
Bu gibi sözleri CHP liderinden yeni duymuyoruz. Sayın Baykal uzun zamandır böyle yapıyor. Yani toplumu korkutuyor. Laikliğin, üniter devletin, Cumhuriyet'in tehdit altında olduğunu, çatırdadığını, yakında çökebileceğini söylüyor. İktidara gelirse ne yapacağını anlatmaktan ziyade, temsil ettiği “devlet iktidarı” gevşerse başımıza hangi felaketlerin geleceğini bildiriyor. Bu senaryolardan yeterince korkanlar da gidip CHP'ye oy veriyorlar.
Bu yöntem, CHP tarafından ustaca kullanılsa da, aslında bu partinin icadı değil. Siyaset biliminde “korku siyaseti” diye tanımlanan, bildik bir şeydir bu. Otoriter rejimler veya özgürlük karşıtı siyasi akımlar tarafından tercih edilir. Çünkü insanları korkutursanız, onlar hak ve özgürlük aramayı bırakır, kendilerini kurtaracak güçlü bir “otorite” arar. Otoriteyi ayakta tutmak için, sürekli olarak “iç ve dış düşmanlar” fobisi yaymak gerekir. Bir siyaset doçenti olan Sayın Baykal, belli ki bu işleri iyi biliyor.
Bu korku siyaseti son yıllarda CHP ile o kadar özdeşleşmiş durumda ki, partinin esasları arasına bile pekala girebilir. Hatta aralarında “demokrasi” veya “özgürlük” gibi zararlı fikirlerin bulunmadığı o ünlü Altı Ok'un yanına yedinci bir tane daha eklenebilir. Halkçılık, İnkılapçılık, Korkutmacılık, diye gider. Maksat, pratikle teori birbirine uysun.
CHP kurmaylarının bu adı konmamış “yedinci ok”u neden bu kadar ısrarla kullandığı açık: Siyaset üretemiyorlar, çünkü ideolojik/felsefi formasyonları buna izin vermiyor. 1930'lardan bugüne bir türlü ışınlanamıyorlar. O yüzden de “statüko”ya bel bağlayıp, değişimin önünü kesmek istiyorlar.
Asıl enteresan soru, korku siyasetinin neden toplumumuzda prim yaptığı. Seçmenler arasında yüzde 20'yi bulan azımsanmayacak bir kitle, CHP'nin korkularını paylaşıyor. Dışarıda ABD, AB ve “küresel kapitalizm”in, içeride “dinciler”in ve daha bin bir türlü “hain”in elele verip Cumhuriyet'i yıkmak için her Allah'ın günü yeni bir fesat çıkardığına inanıyor. Neden acaba?
Galiba bu korkunun hoş bir tadı, doyulmaz bir lezzeti var. Çünkü aslında epey bir gurur okşuyor. Düşünsenize, bütün dünya size karşı birleştiğine göre, siz bayağı mühim bir şey olmalısınız. Herkes sizi yıkmak için uğraştığına göre, belli ki sizde müthiş bir cevher var.
Buna inanmak, insana derin bir haz veriyor olmalı. Bir tür “mutluluk hapı” yani. Ancak hapın kötü bir yan etkisi var: Kendinizde müthiş bir cevher olduğuna inanırsanız, ilerlemeye pek gerek duymuyorsunuz. Ekonomik kalkınmaya, sosyal gelişmeye, demokratikleşmeye ihtiyacınız yok. Bilimsel ve akademik üretim bile pek önemli değil. Hele şu iç ve dış düşmanları bir tepeleyin, bunlar zaten kendiliğinden olur. Önemli olan sağlam durmanız. Zaten bir Türk dünyaya bedeldir. Yeter ki aymazlığa kapılmasın, uyumasın. Düşmanlara göz açtırmasın. “Liberal anayasa” gibi kumpaslara pabuç bırakmasın.
İşte Türkiye'de böyle bir “korkanlar ve korkutanlar” cephesi var. Allah'tan bir de “iş yapanlar” var da, memlekette çivi üstüne çivi çakılıyor. 1950'den beri...
Not: Sayın Baykal, bu yazıda anlattığım “teamül”ün aksine, dün Diyarbakır'da gayet demokratik sözler de etti. Bundan ötürü kendisini tebrik ederim. Doğruya doğru...