[9 Ocak 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Şener Şen'in başrolünü oynadığı, Ömer Vargı'nın yönettiği “Kabadayı” adlı filmi izlediniz mi? Ben izledim ve beğendim. Dahası, bu filmden çıkarılabilecek bazı ahlaki dersler olduğunu düşünüyorum.
Bu filmdeki “Ali Osman” tiplemesi, yine Şener Şen imzalı “Eşkıya” filminin ana kahramanını andırıyor. Her iki filmde de birer “eski adam” var karşımızda. Bunlar, suça karışmış, adam vurmuş, yatıp-çıkmış tipler. Ama önemli ahlaki erdemlere sahipler: Mert, dürüst, namuslu, vefalılar. “Fukaraya” ve ezilmişlere sahip çıkıyorlar. Karşılarındaki zamane ahlaksızlarına karşı, kadim değerleri temsil ediyorlar.
Ama ne yazık ki her iki filmde de “eski adam” ölüyor. Devir, zamane ahlaksızlarına kalıyor.
Bu senaryolar, sanırım, Türkiye'de yaşamakta olduğumuz toplumsal bir değişimin aynası. Geleneksel ahlaki değerlerimiz, bizler modern hayata adapte oldukça zayıflıyor ve hatta silikleşiyor. Eskiden insanlar zenginliklerini göstermekten haya ederdi; şimdi başkalarının gözüne sokmak için yarışıyorlar. “Dürüst olmak” yerine, “uyanıklık, işini bilmek” övülüyor. Tevazunun yerini kibir, kanaatkarlığın yerini açgözlülük alıyor.
Bu yeni ahlaka (veya ahlaksızlığa) bazen “kapitalizm” üzerinden tanım getiriliyor ki, yanlıştır. Doğru kavram, “hedonizm”, yani “hazcılık”tır. Yaşamın tek amacının haz almak olduğunu sanmaktır.
Yakın zamana kadar televizyonlarda boy gösteren bir araba lastiği reklamı, hedonizmin özünü çok iyi ifade ediyordu: “Dünya”, diyordu bu reklam, “sizin oyun alanınız.” (Araba lastikçilerinin bu kadar derin konularda ahkam kesme cür'etinden etkilenmemek mümkün değil.) Geleneksel ahlakta ise dünya “oyun” değil asıl olarak “imtihan” alanıdır. İnsanların zevk almanın yanında gerektiğinde zevklerini dizginlemesi, “doğru olanı yapmak”tan gelen daha derin bir tatmine varması öğütlenir.
Burada kritik soru şu: Acaba modern olunca, hedonist olmak da kaçınılmaz mı? Ahlak, gelenekte kalmaya mahkum mu? Ben bu konuda iyimserim. Çünkü “geleneksel” dediğimiz değerler aslında evrenseldir. Her çağda ve ortamda yaşanabilir. Modern yaşamın içinde de dürüstlüğü, namusu, tevazuyu, fedakarlığı ve hatta kanaatkarlığı diriltmek mümkündür. Bir insanın “fukaraya” sahip çıkması için Kabadayı filmindeki Ali Osman gibi bir “eski adam” olması gerekmez. Plazasında çalışan, evine “jip”le dönen bir işadamı da pekala hayırsever olabilir.
Batı dünyası, hele de Amerika, bu işleri epeydir sorguluyor. Biz ise biraz geç zenginleşen bir toplumuz ve bu yüzden modern yaşam biraz başımızı döndürdü. Sanıyoruz ki cebimiz para görüp “seçkin mekanlar”da takılınca başımız göğe erecek, mutlu olup tatmin bulacağız. Oysa durum öyle değil. Ahlak olmadıkça “vicdan rahatlığı”, o olmadıkça da mutluluk mümkün değil. Eğer “ruhunu şeytana satan Faust” gibi bir şeye dönüşmediyseniz...
Yapmamız gereken, geleneksel ahlaki değerleri modern yaşam içinde yeniden üretmek. Merhum Barış Manço'nun ünlü şarkısındaki “kul Ahmet”in nasıl erdemli bir adam olduğunu hatırlarsınız. Peki ama kreatif direktör Çağla hanım veya orta kademe yönetici Ozan bey nasıl erdemli olacak? Ahlakın kaynağını nereden bulacaklar? Zamanın meselesi bu.