“Kurtuluş Savaşı sırasında yapılan Müslüman birliği çağrıları, Kürtler arasında milliyetçi ajitasyonlardan daha etkili olmuştu. Ama Türkiye laikleştirme işine giriştiğinde bu birliğin temeli ortadan kalktı. Kemalistler, birleştirici bir unsur olan İslam'ın yerine Türkiye-temelli bir milliyetçilik koymaya çalıştılar. Böyle yaparak da, korktukları milliyetçi Kürt reaksiyonunu kendileri provoke etmiş oldular.”Eminim bunun üzerine bazı okurlar “ne yani, Osmanlı devam mı etseydi, modern bir ulus-devlet kurmasa mıydık” diye itiraz edeceklerdir. Oysa ortada böyle bir ak-kara ikilemi yoktur. Cumhuriyet'in başlangıcında da yoktu. Kazım Karabekir'in liderliğindeki Terakkiperver Fırka, daha ılımlı, tedrici ve “dine hürmetkar” bir modernleşme öngörüyordu. Kürt sorununu da “zorla Türkleştirme” yoluyla değil, ekonomik gelişme, hürriyet ve “ortak değerler”le çözmeyi amaçlıyordu. Ama partinin yaşamasına izin verilmedi... Terakkiperver Fırka'nın izleri üzerinde yürüyen Ak Parti'nin bugün Kürt vatandaşlarımız arasında büyük teveccüh görmesi bir rastlantı değil. Aynen “Halk Fırkası”nın devamı olan bugünkü CHP'nin son seçimlerde güneydoğu'da hezimete uğramasının bir tesadüf olmayışı gibi. Einstein'in ünlü sözüdür: "Bir problemi yaratan zihni, aynı düzeyde çalıştırarak o problemi çözemezsiniz" der. “CHP zihni”nin Kürt sorunuyla ilişkisinde tam da böyle bir sorun var. Hatta durum daha da kötü: Söz konusu zihin, problemi çözmek şöyle dursun, anlamakta bile zorluk çekiyor.
Kürt Sorununun İslam'la İlgisi
[24 Aralık 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Hürriyet yazarı Yalçın Bayer'in 6 Aralık tarihli köşesi “Kürtlerin isyanının İslam'la ilgisi yok” başlığını taşıyordu. Sayın Bayer, “İslamcı yazarlar ülkemizdeki Kürt sorununun geçmişte yaşanmamış, modern bir sorun olduğunu, kökeninin Cumhuriyet'le birlikte İslam'dan uzaklaşmakta aranması gerektiğini iddia ediyorlar” diyor ve sonra da bu yoruma karşı çıkıyordu. Dayanağı ise, Cumhuriyet öncesinde de pek çok “Kürt isyanı”nın varlığıydı.
Oysa mesele o kadar basit değil. Evet, Osmanlı döneminde de bir dizi “Kürt isyanı” oldu, ama bunlar, Cumhuriyet zamanındakilerin aksine, “Kürt milliyetçiliği”ne dayanmıyordu. Hemen hepsi 19. yüzyılda yaşanan bu ayaklanmalar, imparatorluğun merkezileşme çabasından rahatsız olan yerel liderlerin tepkileriydi. Zaten bu yüzyılda, özellikle Tanzimat döneminde, sadece Kürt bölgelerinde değil Anadolu'nun dört bir yanında bir sürü isyan ve direniş yaşanmıştı. Meselenin detaylarını merak edenler, “Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek” adlı kitabıma başvurabilir.
Gerçekte Osmanlı'ya karşı kitlesel bir “Kürt ihaneti” hiç olmadı. Aksine, Kürtlerin ezici çoğunluğu, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında düşmana karşı Türklerle omuz omuza savaştı. Sarıkamış'ta verdiğimiz 60 bin şehidin çoğu, imparatorluğun Kürt evlatlarıydı. Bir avuç Kürt entelektüel Sevr'de “Kürdistan” için lobi yapınca, doğu Anadolu'daki din adamları ve eşraftan protesto telgrafları yemişlerdi.
“Peki ne oldu da işler değişti” derseniz, Sayın Bayer'in kabul etmek istemediği gerçekle karşılaşırsınız. Çoğu son derece dindar olan
Kürtler, Milli Mücadele sonrasında kurulan yeni rejimin Türkçü ve katı laik karakteri karşısında hayal kırıklığına uğramış, bu da Kürt milliyetçiliğini körüklemiştir. Bu, “İslamcıların iddiası” değil, akademik dünyada kabul gören tarihsel bir gerçektir. Örneğin Kürtler konusunda dünyadaki önemli uzmanlardan biri olan Hollandalı antropolog Martin van Bruinessen, Dersim olaylarını inceleyen bir makalesinde şöyle der: