BBC De PKK'yı Destekliyor Mu?
[19 Aralık 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Geçenlerde “BBC bir terör örgütüdür!” başlıklı bir email aldım. Gönderen, İngiliz medya kuruluşunun, PKK'dan “terör örgütü” değil de “isyancılar” veya “savaşçılar” diye söz etmesine çok içerlemişti. BBC'nin bu dili kullanmakla “teröre destek verdiğini” savunuyor, bunun ülkemiz üzerinde oynanan oyunların yeni bir örneği olduğunu anlatıyordu.
Aynı mesele son günlerde Türk medyasında da sıkça konu ediliyor. BBC gibi uluslararası haber kaynaklarının PKK'ya “terörist” demediği her seferinde tespit edilerek bu önemli “haber” kamuoyuyla paylaşılıyor. Fonda, “vay alçaklar, yine terörist demediler” gibi bir psikoloji var.
Oysa bu tepkileri verenler, zahmet edip de BBC'nin başka terör örgütlerinden nasıl söz ettiğine baksalar, hiddetlerinin yersiz olduğunu kolayca görebilirler. İngiliz yayın kuruluşu, kendi hükümetinin kanlı-bıçaklı olduğu El Kaide'nin üyelerinden söz ederken de “savaşçılar” yahut “militanlar” ifadelerini tercih ediyor. Aynı dil, İspanya'daki Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA örgütüyle ilgili haberlerde de geçerli. Hatta bu yüzden İspanyol okurlardan BBC'ye eleştiri gelmiş, bunun üzerine kuruluşun sitesinde şu açıklama yer almıştı:
“BBC, tarafsız ve bağımsız olma politikası gereğince, nötr ve olgulara dayalı bir dil kullanmaktadır. Terörist ve terörizm kelimeleri subjektiftir. Tercih ettiğimiz ‘Bask ayrılıkçıları' ifadesi ise söz konusu grubun hedeflerini objektif biçimde tanımlamaktadır.”
Aynı BBC'nin “Ermeni Soykırımı”ndan söz ederken kavramı buradaki gibi tırnak içinde kullandığını, bu nedenle Ermeniler'den tepki gördüğünü de belirteyim.
Derdim, BBC'nin avukatlığını yapmak değil, dünyaya verdiğimiz bazı ateşli tepkilerin neden yersiz olduğuna bir örnek göstermek. Dünyanın nasıl işlediğini anlamamak, herkesin bizim gibi düşünmesini ve konuşmasını beklemek, böyle olmayınca da “bize komplo kuruyorlar” korkusuna kapılmak gibi kötü bir “milli alışkanlığımız” var.
Bu işler eskiden daha da traji-komik boyutlardaydı. Bir kaç sene önce bir diplomatımızdan dinlemiştim. 80'li yıllarda bir İskandinav ülkesinde Türkiye'yi tanıtmak için basılan turistik bir broşürde renkli bir kilim fotoğrafı varmış ve altında “Kürt kilimi” yazıyormuş. Bunun üzerine devlet büyüklerimiz büyük tepki göstermiş, Türkiye'de “Kürt” diye bir şey olmadığını, tüm insanların ve kilimlerin “Türk” olduğunu bildirmiş. Muhtemelen “bizi bölmek için çıkarılıyor bu laflar” diye de düşünmüşlerdir. İskandinavya'daki adam içinse Kürt kilimine “Kürt kilimi” demekten daha doğal ne olabilir?
Bugün de hala “dünyanın bize karşı kurduğu tuzakların delilleri” sandığımız şeylerin çoğu, aslında bizimle dünya arasındaki algı ve dil farklarının sonuçları. Bizim “Fener Patrikhanesi” dediğimiz kiliseye dünyada “Ekümenik Patrikhane” deniyor, çünkü onun adı en az bin yıldır öyle. Bizim “ekümenik” kelimesi üzerinden kurguladığımız komplo senaryoları kimsenin aklına gelmiyor bile. Ama burada bir sürü insan “vay alçaklar, yine ekümenik dediler, yakında Bizans'ı kuracaklar” diye çileden çıkıyor.
Bu algı ve dil farkını tümden ortadan kaldırmak gerekmez; her ülkenin kendi çıkarlarına göre kendine has yaklaşımları olur. Ama bunları makul bir düzeye çekmek ve özellikle de paranoya boyutundan çıkarmak gerek. O zaman daha saygın ve sözü dinlenir bir ülke oluruz.
Tüm okurlara mutlu, huzurlu ve bereketli bir Kurban Bayramı dileğimle...