Türbanın Simgelediği İdeoloji Artık Liberalizm
[17 Aralık 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Dünyanın özgür ülkelerinde devlet insanların kıyafetlerine karışmaz. Devlet zoruyla kıyafet düzenlemesi, ancak diktatörlüklerde olur. Örneğin İslamcı dikta rejimleri, kadınların başlarını zorla örter, örtmeyenlerin üstüne “ahlak polisi” salar. Bizim ülkemizde ise “rejim,” malum, kadınları örtünmeye değil açılmaya zorlamaktadır. Baskı, tam aksi yöndedir.
Kısacası “İslamcı baskı” ile “laikçi baskı”, özünde aynıdır: Her ikisi de özgürlüğün düşmanıdır.
İşte bu yüzden, YÖK'ün yeni başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın yaptığı ilk konuşmada “üniversitelere özgürlük gelecek” demesi üzerine bir dizi “laikçi”nin öfkeyle ayaklanması şaşırtıcı değildir. Eşyanın tabiatının gereğidir. Özgürlüğün düşmanları, elbette onu genişletmek isteyenleri sevmezler. İran'da bir üniversite yöneticisi çıksa ve “kampüslere artık başı açık da girilsin” dese, tutucu mollalardan benzer bir tepki alırdı. Ankara ve Tahran'daki kimi zihinler, birbirinin zıttı gibi görünse de aslında aynıdır.
Neyse, bunlar “yasakçı zihniyet”in tarifi. Ben başka bir şey söyleyeceğim: Bizzat yasaklanan nesneye, yani “türban”a dair bir şey.
Biliyorsunuz, bunu yasaklayanlar onun “siyasal bir simge” olduğunu söyler. Aslında, yasaklanan nesneyi kullananlara sormadan onun hakkında böylesi tanımlar yapmak, despotizmin başladığı noktadır. Kızıl Khmerler de gözlük takan herkesin “burjuva” ve dolayısıyla “iç düşman” olduğunu ilan etmişti.
Yasaklanan nesneyi, yani “türban”ı kullananlar ise, adeta istisnasız, bunun “dini inanç gereği” olduğunu vurgulamaktadır. Ben onların bu tanımına saygı duyuyorum. Ancak dini inanç gereğince takılan “türban”ın pekala siyasi bir izdüşümü olabileceğini de görüyorum.
İşte diyeceğim şey tam burada: Epey zamandır, bu izdüşümün “siyasal İslamcılık” olduğu söyleniyor bize. “Siyasal İslamcılık”tan kasıt ise, laik devlet yapısını ortadan kaldırıp “şeriat”a dayalı yeni bir rejim kurma projesi. İyi ama, Tarhan Erdem'in son “türban araştırması” hiç de böyle bir sonuç vermiyor. Aksine gösteriyor ki, türbanlıların yüzde 90'ı, devletin ve hukukun laik olmasını, kadın-erkek eşitliğini, resmi nikâhı, demokrasiyi benimsiyor. “Din devleti” değil, aslında “din özgürlüğünü tanıyan laik devlet” istiyorlar. Muhafazakar kesimde
Turgut Özal'dan bu yana maya tutmaya başlayan liberal fikirlerin iyice yerleştiğinin resmi bu.
İşte bu nedenle eğer “türban”ın bir “siyasal simge” olduğunda ısrar edeceksek, bunun karşılık geldiği ideolojinin “siyasal İslamcılık”tan çok “liberalizm” olduğunu kabul etmek gerek.
Diyebilirsiniz ki, peki o zaman “laikçiler” neden yine de buna karşı? Bir, çünkü “psikolojik durum”ları bu gibi nüansları anlamaya elvermiyor. İki, liberalizm de zaten onların gözünde bir “düşman ideoloji”. Köklerine, yani 1930'ların CHP'sine bakarsanız bunu net biçimde görürsünüz. Akademisyen Murat Yılmaz, “CHP İlkelerinin 1937'de Anayasaya Girişi ve Liberalizmin Yasaklanışı” başlıklı makalesinde anlatır: Katib-i umumi Recep Peker 1937'de “liberalizm yasaktır” diye açıkça söylemiştir. Meclis'te Halil Menteşe'nin sorduğu “liberal taraftarı ferdiyetçi bir vatandaş ortaya çıkar da propagandaya başlarsa (ne olacak?)” sorusuna, CHP Antalya vekili Rasih Kaplan'ın verdiği cevap şudur: “Öbür dünyaya gitsin deriz”.
Eskiden “öbür dünyaya gitsinler” diyenlerinin manevi torunlarının (örneğin piyanist Fazıl Say'ın) bugünlerde “bari biz ülkeyi terk edelim” demesi ise şaşırtıcı değil. Oysa farklılıklarımızla birlikte bir arada yaşamak da mümkün; ama bunun için önce özgürlüğü sindirmek gerek...