"Türkiye'de İslam"ı Amerika'da Tartışmak
[5 Kasım 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
NEW YORK - ABD'nin en prestijli on üniversitesinden biri olan Columbia, geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günü “Günümüz Türkiyesi'nde İslam” isimli bir konferansı ağırladı. Üstün Ergüder, İhsan Dağı, Henri Barkey, Richard Bulliet ve Jenny White gibi yirmiye yakın akademisyenin sunduğu tebliğlerde, Osmanlı modernleşmesinden Türkiye'deki “Nurculuk” hareketine, Nakşibendi geleneğinden AK Parti'ye kadar çok geniş bir yelpaze ele alındı.
Önce konferansın “nasıl”ını anlatayım. Organizasyonun ortaklarından biri, Columbia Üniversitesi bünyesindeki Ortadoğu Enstitüsü. Bu kurumu yöneten ve konferansın da açılış konuşmasını yapan Prof. Rashid Khalidi, Filistin davasını savunmasıyla ve İsrail'in işgal politikasını sertçe eleştirmesiyle tanınan ünlü bir tarihçi. Bundan bir yıl kadar önce Bush yönetimini yerden yere vuran bir konuşmasını dinlemiştim. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılındaki modernleşme hamlelerini uzun uzun anlatmış ve “Ortadoğu'ya demokrasi götürme” iddiasında olanların bölgenin demokrasi geleneğinden bihaber olduklarını vurgulamıştı. Neo-conlar, tahmin edilebileceği gibi, Khalidi'den hiç hazzetmiyorlar.
Konferansın ikinci sponsoru, Washington'daki Georgetown Üniversitesi'nde kurulu olan “Türk Çalışmaları Enstitüsü”ydü. Bu kurumu yöneden Prof. David Cuthell, sadece iyi bir “Türk dostu” değil, mükemmel Türkçesi ve uzun bir İstanbul-Ankara geçmişiyle bir adeta bir “fahri Türk.” Amerikalıların Türkiye'nin önemini anlamadıklarını, Türkiye'nin PKK'ya karşı yürütüğü haklı mücadelesini doğru-düzgün desteklemediklerini belirten Cuthell, aksi yönde bir anlayış yerleştirmek için çalışıyor.
Konferansın üçüncü sponsoru, Fethullah Gülen hareketinden isimlerin kurduğu “New York Türk Kültür Merkezi”ydi. Kuruluş, ismini geçen Razaman'da Başbakan Erdoğan'ın da katıldığı 1000 kişilik dev bir iftar davetiyle duyurmuştu.
Konferasın içeriği ise alabildiğine zengindi. Benim için akılda kalan notlardan biri, Osmanlı'nın son döneminde “İslam Mecmuası” çevresinde bir araya gelen Ziya Gökalp gibi Müslüman entelektüellerin, klasik fıkıhtaki “örf” kavramından yola çıkarak laik hukuka meşruiyet sağlamış olmalarıydı. Bu gibi örnekler veren Niagara Üniversitesi tarihçisi Prof. Mustafa Gökçek, “laikliğin İslami bir perspektif içinde de savunulabileceğini, bu geleneğin Türkiye'de var olduğunu” vurguladı.
Bilkent Üniversitesi'nden Prof İhsan Dağı ise, Batılıların sıkça sorduğu “İslam ve demokrasi uyumlu mu” sorusunun Türkiye'de pek bir anlam ifade etmediğini, bu uyumu bizde zaten hemen herkesin kabul ettiğini vurguladı. Prof. Dağı'ya göre bugünkü asıl soru “Kemalizm ve demokrasi uyumlu mu?” sorusuydu. Ben ise Kemalistlerin karşı çıktığı liberal fikirlerin “Islamcılar” tarafından benimsendiğini, nitekim Türkiye'nin giderek bir “Müslüman-liberal sentez” geliştirdiğini anlattım.
Tüm bunlar Batılıların ilgisini fazlasıyla çekiyor. Ancak onlar “Türk İslamı”nı anlamaya çalışırken, Türkiye'de “böyle işlere ne gerek var” diye itiraz edenler, “İslam ülkeleri işgal edilmişken daha konuşacak ne var” diye çıkışanlar var. Oysa tam da Batı'nın sözkonusu saldırgan politikaları nedeniyle konuşmak gerek. Çünkü bu politikalar, “solcu ezber” sahiplerinin her daim söylediği gibi sadece “aç gözlü kapitalizmin yağmacılığı”ndan kaynaklanmıyor. İslam hakkında Batı zihninde ortaya çıkan negatif tablodan kaynaklanıyor. Bunu çözmek için de diyalogtan daha iyi bir yol yok.
Ama tabi isteyen “diyalogla vakit harcamak” yerine Che Guevara tişörtleri giyip nümayişler organize edebilir. O da bir yol. Fakat öteki yola gölge etmenin, durup durup çatmanın alemi yok. Her Müslümanın solcu olması gerekmiyor ki...