Erdoğan, Washington'dan Eli Dolu Dönüyor
[7 Kasım 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
NEW YORK - Başbakan Erdoğan'ın ABD Başkanı Bush ile görüşmesinden Türkiye için iyi ve önemli sonuçlar çıktı. Dahası, Erdoğan Washington'da doğru ve kayda değer mesajlar verdi. Türkiye, teröre karşı mücadelede önemli bir zemin kazandı.
Nasıl mı? Öncelikle Bush-Erdoğan görüşmenin odak noktasını “PKK sorunu”nun oluşturduğunu görmek gerek. Bir önceki “zirve”de Başbakan PKK'yı yine gündeme getirmişti, ama toplantı sonrasında basına yaptıkları açıklamada Bush terör örgütünü belirtmeyi unutmuş, hatta onun yerine Darfur'dan söz etmişti! Pazartesi günkü görüşmenin ardından Amerikan Başkanı'nın ağzından çıkan “PKK, Türkiye'nin, Irak'ın ve ABD'nin düşmanıdır” sözü ise konuşmasının en sonunda yaptığı vurguyu haklı çıkarıyordu: “Türk halkının bu görüşmeden çıkarması gereken sonuç şudur: Başbakan beni konunun ciddiyeti konusunda ikna etti ve bunu anladım. İkincisi, bu konuda bir eylem gerektiğini düşünüyor ve kendisine katılıyorum.”
Bush, bu yorumuyla, Türkiye'nin yanında ve PKK'nın karşısında “söz” düzeyinde ciddi bir pozisyon almış oluyor. Kuşkusuz asıl önemli olansa “eylem.” O alanda da Bush-Erdoğan zirvesinden önemli bir karar çıktı. Türkiye ile ABD arasında, Genel Kurmay ikinci başkanı düzeyinde, “anlık istihbarat paylaşımı” sağlayacak bir mekanizma kurulacak.
“ABD bugüne kadar istihbarat vermiyor muydu ki” diye soran yorumcular var. Oysa istihbarat var, istihbarat var. ABD şimdiye dek NATO anlaşmaları çerçevesinde de Türkiye'yle bilgi paylaşıyordu kuşkusuz, ama bu işin bürokratik ve ağır-aksak gitmesi ayrı, Bush'un ifade ettiği “gerçek-zaman temelli ve modern teknolojiyi kullanan, iyi, doğru istihbarat” ayrı. Eğer bu hayata geçirilirse, Amerikalılar,
Türkiye'ye PKK teröristlerinin hareketleri ve saldırı hazırlıkları konusunda “anında” bilgi verecekler ve Türk Genelkurmayı da hemen harekete geçebilecek. Erdoğan da “uzun süreye yayılacak değil, anlık istihbarat paylaşımı”na vurgu yaptı ki, kritik nokta burası.
Bu sürecin işletilebilmesi için görevlendirilen kişilerin bir önceki dönemdeki gibi emekli generaller değil de muvazzaf (hem de en üst düzey) askeri yetkililer olması, aradaki farkı ortaya koyuyor.
Bu mekanizma işlerse, Türkiye PKK'ya karşı geniş çaplı bir savaş değil, nokta hedeflerine yönelik operasyonlar yapacak. “İlle de savaş isteriz” diyenler bundan tatmin olmayabilir, oysa gereken tam da bu. Teröre karşı mücadelenin geniş çaplı “işgal”ler ile başarıya ulaşamadığını, ABD'nin Irak macerasında gördük ve görüyoruz.
Teröre karşı mücadelenin uluslararası meşruiyet ve ahlaki sorumluluk ile birlikte yürümesi şart. Bu açıdan, Başbakan Erdoğan'ın Bush ile görüşmesinin ardından Amerikan Ulusal Basın Klubü'nde yaptığı konuşmadaki şu sözler, son derece yerinde:
"Altını çizerek ve seçerek şu kelimeyi kullanmak istiyorum: Biz bir savaşın peşinde değiliz, biz bir operasyon kararı aldık. Yapacağımız bir operasyondur... Hedefimiz PKK terör örgütüdür, asla siviller değildir. Kuzey Irak'la akrabalık bağlarımız var. Kürt kökenli vatandaşlarımızdan benim partimde milletvekili olanların sayısı 75'tir.”
Bu sözler, Türkiye'nin PKK'nın tuzağına düşmediğini ve düşmeyeceğini gösteriyor. Örgütün amacı, Türkiye'yi Kuzey Irak'a saldırtarak bir Türk-Kürt savaşı çıkarmaktı. Bu, tüm Kuzey Irak'ı PKK ile müttefik hale getirecek, dahası Türkiye içinde de Kürt vatandaşları tedirgin ve rahatsız edecekti.
Hükümet, bu tuzağa düşmediği gibi, ABD'yi Türkiye lehinde devreye sokmayı da başardı. Bundan sonra bir de “Kuzey Irak ile diyalog” konusunda adımlar lazım. Unutmayalım, bu denklemde Türkiye'nin tek düşmanı PKK. Başka tüm aktörleri onun yanına itmek yerine kendi yanımıza çekmek gerekiyor.