PKK, El Kaide'nin Stratejisini Kullanıyor
[24 Ekim 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Fuat Hüseyin, ülkesindeki El Kaide liderleriyle birlikte hapis yatmış, bu sürede onları oldukça iyi tanımış ve 2005 yılında da “El Kaide'nin Mastır Planı”nı açıklayan bir kitap yayınlamış Ürdünlü ve İslamcı bir gazeteci. Hüseyin'e göre, Bin Ladin ve örgütünün 11 Eylül 2001'de ABD'yi can evinden vurmasının amacı, onu provoke etmekmiş. “İslam ümmetinin uykuda olduğunu” düşünen örgüt, “yılanın başını” vurarak onu İslam dünyasına saldırtmayı ve doğacak tepkiden yararlanmayı hedefliyormuş. “Onu vurduğumuzda, yılan (ABD), bilincini kaybedecek ve kendine saldıranlara kaotik bir şekilde karşılık verecek” diye öngörmüşler. Ve bunun da “yılanı vuran partiyi (El Kaide'yi) İslam ümmetinin liderliğine getireceğini” hesaplıyorlarmış.
Söz konusu planı yorumlayan araştırmacı gazeteci Lawrence Wright, ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmekle El Kaide'nin bu tuzağına düştüğünü savunuyor. Daha önceki Afganistan savaşının haklı bir karşılık olduğunu, ancak Irak işgalinin El Kaide'yle hiç ilgisi olmayan pek çok Müslümanı da ABD'ye düşman ettiğini anlatıyor. Bush yönetiminin, cepheyi genişletmek suretiyle, Bin Ladin'in ekmeğine yağ sürdüğünü belirtiyor.
Kanımca bu kıssadan Türkiye için de bir hisse çıkarmakta fayda var. Evet, bugünlerde haklı bir öfkeyle doluyuz. PKK'nın alçakça katlettiği şehitlerimizin acısı yüreğimizi yakıyor. Hepsi nur içinde yatsın. Allah ailelerine sabır ve metanet versin. Bu kanı dökerek tüm ülkenin barış ve huzurunu dinamitleyen teröristlere de lanet olsun. Türkiye elbette giderek tırmanan bu saldırılara askeri bir karşılık vermeli, teröristleri hem içerde hem de sınır ötesinde vurmalı. Ama bu işi yaparken ve hatta üzerinde konuşurken, “bilincini kaybetme ve kendine saldıranlara kaotik bir şekilde karşılık verme” tuzağına düşmemeli.
PKK'nın tam da bunu istediğini kestirmek zor değil. Son 8 yıldır süren barış ortamının ve “normalleşme”nin işine yaramadığını gören örgüt, tek bildiği yöntemi yeniden devreye sokarak kontrolü eline almak istiyor. Muhtemelen Türkiye'den beklediği iki büyük yanlış var: İçerde toplumsal gerilimin artması, bir etnik çatışma manzarasının ortaya çıkması. Kuzey Irak'ta ise Türkiye'nin Barzani güçleriyle çatışması. Her ikisi de Türkiye'yi PKK ile değil, Kürtlerle savaşır gibi gösterecek. Irak işgalinin ABD'yi “İslam'a karşı savaş” pozisyonuna düşürmesi gibi.
Bu yüzden çok dikkatli olmalıyız. Cepheyi genişletmek yerine daraltmalı, terör örgütüne odaklamalıyız. Dolayısıyla hükümetin “sadece PKK'yı hedef alıyoruz” mealindeki açıklamaları isabetlidir. Başta CHP'liler olmak üzere “şahinler korosu”nun “Barzani'yi de hedef almalıyız” şeklindeki çıkışları ise, hamasi ve tehlikelidir. Evet, Barzani çiğ bir milliyetçilik üzerinden küstah bir siyaset yürütüyor. Ama Özal zamanında bizle birlikte PKK'ya karşı savaşmış olan Kürt liderin bugün bu noktaya gelmesinde, 2003'ten bu yana sürdüğümüz tehdit edici ve aşağılayıcı üslubun payı olduğunu da görmek gerek. Bugün Barzani, Cengiz Çandar'ın işaret ettiği gibi, “Türkiye'nin asıl niyetinin
PKK değil, kendisini ve Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu sona erdirmek olduğuna” inanıyor. Buradan tam da o yönde tehditler savruldukça, o daha da keskinleşiyor. Bu kör dövüşünü diplomatik diyalogla aşmak, öte yandan ABD'yi devreye sokarak Barzani üzerinde işe yarayacak bir baskı kurmak lazım.
İşin iç boyutu ise çok daha önemli. Çankaya'dan, hükümetten ve DSP lideri Sezer'den gelen “kardeşlik” vurguları çok yerinde. Bugün Bursa ve Mersin'den gelen haberlerde, “sahiplerinin Doğu ve Güneydoğulu olduğu öğrenilen bazı işyerlerinin kepenklerinin kırıldığı” ve “Kürt esnafın dükkânlarına saldırıldığı” yazıyordu. Aman dikkat!.. Bunları yapanlar, tam da PKK'nın istediği şeye alet oluyor, yani toplum içinde etnik bir kutuplaşma körüklüyor, “bölücülük” yapıyorlar.
Unutmayalım, PKK'nın amacı bir Türk-Kürt savaşı çıkarmak ve bunun kahramanı rolüne soyunmak. Bu stratejiyi boşa çıkarmak, en az örgütü vurmak kadar önemli.