Erdoğan'ın Çankaya Hesapları
[27 Mart 2007 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Bu günlerde bazı yorumcular, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı konusunda bir “oyun planı” kurduğu ve bunu uygulamakta olduğunu düşünüyor. Oysa AK Parti'nin bazı üst düzey isimlerinden aldığım duyumlara göre aslında Başbakan bu konuda hâlâ kararsız. Bunun nedeni ise Çankaya'ya çıkmanın da çıkmamanın da Erdoğan'ın önüne siyasi zorluklar koyuyor olması.
Öncelikle cumhurbaşkanı olmaması ihtimalini ele alalım. Erdoğan bu durumda kendisinin yerine bir başka önemli AK Partiliye Çankaya yolunu açmış olacak. Ama bunun parti içinde siyasi bir problem yaratmasından, seçim dönemi öncesinde bir “küskünler kampı” oluşturmasından endişe ediyor. Başta Meclis Başkanı Bülent Arınç olmak üzere, “Erdoğan cumhurbaşkanı olmazsa, ben olmalıyım” diye düşünen bazı isimler var. Parti tabanında ve milletvekilleri arasında önemli bir ağırlığı olan Arınç'ın, Erdoğan'a rağmen, onun göstereceği cumhurbaşkanı adayına karşı Çankaya'ya talip olması, ihtimal dahilinde. Arınç'ın Meclis Başkanlığı seçimi öncesinde de yine AK Parti'den olan Vecdi Gönül'e rakip çıkması, bu konuda akıllarda kalmış bir “emsal.”
Oysa Erdoğan'ın aklında AK Parti'yi daha da merkeze çekmek, daha da liberalleştirmek hedefi var; bunu yapabilmesi için de parti disiplinini elinde tutması gerek. Cumhurbaşkanlığı konusunda yaşanabilecek bir parti içi çekişme, hiç istemeyeceği bir senaryo. Çankaya'ya çıkmamasının, buna yol açması riskini akılda tutuyor.
Erdoğan Çankaya'ya Çıkarsa
Diğer yandan Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa, karşılaşacağını düşündüğü başka zorluklar var.
Hemen belirteyim ki, bu zorluklar “Ben gidersem partim ne olur” sorusundan kaynak bulmuyor. Erdoğan, daha önce Özal'ın ve Demirel'in cumhurbaşkanlıkları sonrasında ANAP ve DYP'nin başına gelen “lidersizlik” sıkıntısının AK Parti'de de yaşanacağına ihtimal vermiyor. Çünkü Özal ve Demirel'in arkalarında bırakabilecekleri güçlü, başarılı, karizmatik birer isim yoktu. AK Parti'de ise Abdullah Gül var. Gül, zaten başbakanlık tecrübesi bulunan, dahası geçen dört yıl içinde Türk dış politikasını başarıyla yönetmiş, hem dış dünyada hem de Türkiye'de güven ve sempati kazanmış bir isim. Parti tabanında zaten çok seviliyor. Dolayısıyla Erdoğan, kendisi cumhurbaşkanı olduğu takdirde, Abdullah Gül'ün hem başbakanlık hem de parti liderliğini başarıyla üstleneceğine inanıyor.
Nitekim Abdullah Gül'ün yakın çevresinde de bu yönde bir beklenti var. Gül'ün yakın zaman önce “Bizde devir teslim konusunda sorun olmaz, bunun örneklerini verdik” mealinde konuşmuş olması da “Erdoğan cumhurbaşkanı, Gül başbakan” formülüne yoruluyor.
Kısacası Erdoğan'ın Çankaya yolunda partisinden yana bir endişesi yok. Aksine, bunun parti için daha iyi olacağını düşünüyor. Ama onu endişeye sevk eden başka bir unsur var: “Devlet”in ve toplumdaki laik duyarlılığı yüksek çevrelerin Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını bir sorun haline getirmeleri olasılığı. Cumhurbaşkanı olduğunda devlet kurumlarıyla yapacağı temaslarda sıkıntılar yaşanması, bunun “siyasi kriz” gibi algılanması ve istikrarsızlığa sebep olması ihtimalinin ne kadar gerçekçi olduğunu tartıyor.
Yüzde 51
Şu bir gerçek ki, katı laik çevreler bir yana, mevcut cumhurbaşkanını fazla “statükocu” bulan liberaller arasında bile, Sezer'in AK Parti'ye karşı bir “denge unsuru” olduğu görüşü yaygın. Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması halinde hem cumhurbaşkanlığı hem de başbakanlık makamları AK Partililerde (hem de AK Parti'ye sonradan katılmış isimlerde değil, parti geleneğinin özünü temsil eden liderlerde) olacak. Bunun Türkiye'de, bazı korku tacirlerinin ileri sürdüğü gibi “Cumhuriyetin sonu” değil ama “muhafazakârlığa kayma” şeklinde bir sonuç vereceğinden endişe eden, dolayısıyla “denge arayışı” içinde olanlar var. Erdoğan bunu görüyor.
İşte Başbakan'ın Çankaya hesabının hâlâ belirsiz olmasının nedeni, tüm bu farklı dengeler üzerinde hâlâ düşünmekte ve “nabız yoklamakta” oluşu. Benim gördüğüm, şu noktada Çankaya'ya çıkma ihtimalinin “yüzde 51” düzeyinde olduğu. Önümüzdeki haftalar, ibrenin ne yöne kayacağını belirleyecek.