300 Spartalı, Oryantalizm Ve Faşizm
[28 Mart 2007 tarihli Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı]
Şu aralar İstanbul'un dört bir yanında dev afişlerle karşımıza çıkan “300 Spartalı” adlı film, sadece tarihsel bir savaş filmi değil. Pek çok yorumcunun da işaret ettiği gibi aslında oldukça güncel mesajlar içeriyor. Bir grup Spartalı asker ile Pers imparatorluğunun dev ordusu arasında bundan 2500 yıl önce geçen bir boğazlaşmayı anlatırken, sözde “barbar Doğu”ya karşı “akılcı ve özgürlükçü” Batı medeniyetinin propagandasını yapıyor. Hem de göstere göstere, üstüne basa basa...
Bu filmi izlerken, Edward Said'in ünlü “Oryantalizm” kavramını hatırlamamak zor. Malum, Said'e göre, Batı, Doğu ve özellikle de İslam medeniyetini hep irrasyonel, gerici ve değişmeye kapalı bir mistisizm dünyası olarak tasvir etmiştir. Said'in “Oryantalizm” dediği bu tasvir biçimi, Batı emperyalizmine gerekçe sağlamak için kasten üretilmiş bir çarpıtmadır.
Bunu söylemişken Edward Said'e tümüyle katılmadığımı, çünkü Batı'dan İslam'a yönelik her türlü yorumlama çabasının art niyetli olduğunu düşünmediğimi belirteyim. Kanımca Said önemli bir tespit yapmış, ancak bunun çapını abartmıştır. İngiliz tarihçi Robert Irwin de yeni yayınlanan “Tehlikeli Bilgi: Oryantalizm ve Dışladıkları” (Dangerous Knowledge: Orientalism and Its Discontents) adlı kitabında buna işaret ediyor ve Said'in iddiasının aksine Batılı şarkiyatçıların kayda değer bir bölümünün de aslında iyi niyetli olduklarını, hatta İslam'a sempatiyle yaklaştıklarını anlatıyor. (Irwin'in “Siyonist” veya “emperyalizm yanlısı” olmadığını da belirteyim; aksine Filistin davasına destek çıkan birisi.)
Bir başka deyişle, “Batı Doğu'ya nasıl bakıyor” sorusuna cevap vermek için kullanılacak tek entellektüel araç Oryantalizm olmamalı. Ama “300 Spartalı” için en ideal araç o gibi duruyor.
Amerika ve İran mı?
Film, Yunan şehir devleti Sparta'nın cesur ve güçlü askerlerinin Pers imparatorluğunun “şeytani” ve sefih ordusuna karşı kahramanca direnişini anlatıyor. İşin ilginç yanı Spartalıların, kaslı vücutları, mavi gözleri ve İngilizce aksanları ile, tam birer Amerikalı profili çizmeleri. Dahası ikide bir “özgürlük” ve “akılcılık”tan söz ediyorlar. Öte yandan Persler çirkin, mistik ve şeytani yaratıklar olarak tasvir edilmiş. Bazıları, yüzlerini de kapatan sarıklarıyla, Taliban'a veya El Kaide militanlarına pek bir benziyor. Hatta filmin sonlarında Sparta kralını boyun eğmeye zorlayan Pers elçisi, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ı bile andırıyor.
Verilmek istenen mesaj çok açık: Güzel, rasyonel ve özgür olan Batı medeniyeti, çirkin, irrasyonel ve baskıcı olan Doğu'ya karşı hep savaşmıştır. Bugün yaşanan, tarihin tekerrürüdür.
Ama buna inanmak için fazlasıyla saf bir Batılı olmak lazım. Öncelikle, eğer filmin ana teması olan küçük bir grup inanmış adamın dünyanın süper gücüne kafa tutması hikayesini bugüne uyarlayacak olursak, filmin yapımcılarının amaçladığının tam tersine bir tablo ortaya çıkıyor. Bu, tam da dünyanın yegane süper gücü olan ABD'ye kafa tutan El Kaide gibi grupların kendilerine biçtiği rol.
Dahası, film aslında gerçek dışı öğelerle dolu. Askeri tarihçi Victor David Hanson, gerçekte Pers ordusunda filmdeki gibi gergedanlar ve filler bulunmadığını, Pers Kral Xerxes'in de eşcinsel eğilimlere sahip olmadığını söylüyor. Filmde bazı karakterlere atfedilen abartılı çirkinliğin hayali olduğunu da ekliyor.
Filmin en büyük çarpıtması ise, Sparta'yı “özgürlüğün kalesi” gibi göstermesinde gizli. Çünkü Sparta'nın “kalesi” olduğu bir şey varsa, o özgürlük değil, faşizm.
Faşizmin Doğum Yeri
Evet, Sparta aslında faşizmin doğduğu yerdi. Yunan şehir devleti, kuzeyindeki Atina'nın aksine, tümüyle militarizme adanmış ve ona göre örgütlenmiş bir “savaş makina”sıydı. Bireylerin hayatı, bu totaliter mekanizmaya hizmet ettikleri ölçüde değer taşırdı. Şehirde korkunç bir “güçlü olan hayatta kalır” kanunu işliyordu: Yeni doğan bebeklerden sakat olanlar hemen öldürülürdü. Dahası tüm bebekler bir süre açığa bırakılır, aralarından zayıf olanlar “doğal seçilim”e uğrar, geriye sadece güçlüler kalırdı.
Sparta'da uygulanan söz konusu “ırk mühendisliği”, Sosyal Darwinizm'in yükselmesiyle birlikte 19. yüzyıl Avrupası'nda yeniden revaç buldu. “Öjeni” adı verilen akımın savunucuları, insan ırkının daha iyi evrimleşmesi için bilinçli müdahalelerin gerektiği fikrini işlemeye başladılar. Charles Darwin'in kuzeni olan Francis Galton'un ortaya attığı “öjeni” kavramı, Yunanca “eus” (iyi) ve “genes” (doğum) kelimelerinden türetilmişti ve Sparta'dan mülhemdi.
Öjeni teorisini en radikal biçimde hayata geçiren devlet ise Nazi Almanyası oldu. Hitler'in yönetimi altında “saf” bir Alman milleti yaratmak için “ırk hijyeni” denen bir kampanya başlatıldı. 30'lu ve 40'lı yıllar boyunca özürlü veya kalıtsal hastalıkları olan onbinlerce Alman kısırlaştırıldı. Naziler bir noktadan sonra “ötanazi” programları ile bu insanları topluca öldürmeye de başladılar. “Yahudi soykırımı”ndan önce, “özürlü soykırımı”na girişmişlerdi.
Bu vahşetin mimarı olan Hitler'in Sparta militarizmine hayran olması ise bir tesadüf değildi. Nazi lideri, Almanya'nın dört bir yanına kaslı ve çıplak Yunan erkeği heykelleri dikerken, “300 Spartalı” filminde de gördüğümüz “faşist estetik”i hayata geçiriyordu.
Homoseksüel Ordu
Scott Lively ve Kevin Abrams, “Pembe Gamalı Haç: Nazi Partisi'nde Homoseksüellik” (The Pink Swastika: Homosexuality in the Nazi Party) adlı kitaplarında, Naziler'in az bilinen “maço homoseksüelliğinin” de söz konusu “faşist estetik”le yakından ilişkili olduğunu anlatırlar. Bunun kaynağı da yine Sparta'ydı: “300 Spartalı” filminde eşcinsel olarak gösterilen kişi Pers Kralı Xerxes olsa da, gerçekte asıl “homoseksüel ordu” Spartalılarınki idi. Sparta askerlerinin çoğu, savaş yetenekleri ve güçleriyle birbirlerine kur yapmak isteyen “erkek çiftler”di.
İşin daha da kötü yanı, bunun sadece yetişkin erkeklerle sınırlı kalmamasıydı. Princeton Üniversitesi tarihçisi Lowell Lindemann'ın belirttiği gibi “Spartalı erkekler çoğunlukla erkek çocukları eğitimleri altına alır ve aralarındaki yakınlık cinsel ilişkileri de içerirdi.”
Kısacası Sparta Batı medeniyetinin ancak en rezil yönlerini temsil ediyordu.
“300 Spartalı” filmini yapanların Sparta'nın kana susamış faşizmi ile en kaba Oryantalizmi yanyana getirmeleri ve buradan günümüzün “medeniyetler çatışması” senaryosuna ilham kaynağı çıkarmaları ise pek hayra alamet değil. Bunu gerçekten ciddiye alanlar varsa, önümüzde ciddi bir sorun var demektir.
Neyseki Batı medeniyeti'nin dünya vizyonu bundan ibaret değil. Demokrasi, insan hakları, çoğulculuk gibi değerlerinin yanında, “düşmanlarınızı sevin” diyen İsevi geleneği de var. Batı'yı bu olumlu unsurlarını hatırlamaya davet etmek, Oryantalist ve faşist eğilimlerinin de ipliğini pazara çıkarmak gerek.