Türkçe Yazılar

Vatana İhanet, Oligarşiye İhanet

Malum, Türkiye'de pek çok insan sık sık “vatana ihanet”le suçlanır. Bu suçlamaya maruz kalanların yaptığı ise, aslında, çoğu kez sadece devletin tarif edegeldiği “ideal vatandaş” tipinden farklı olmaları ve farklı şeyler söylemeleridir. Durum öyle gariptir ki, milyonların oyunu ve sevgisini kazanmış başbakanlar bile “vatana ihanet”le suçlanabilir. Merhum Adnan Menderes, bu suçlamayla idama mahkum edilmiş, daha doğrusu bir grup üniformalı zorba tarafından suçsuz yere katledilmişti. Son günlerde CHP lideri Deniz Baykal da mevcut Başbakan Tayyip Erdoğan'ı kast ederek, “Çanakkale'yi koruduk, Ankara'yı da koruyacağız, Ankara da geçilmez” gibi saçma-sapan laflar ediyor. (Çanakkale'de can veren 250 bin şehidin herhangi biri bugünleri görse, büyük olasılıkla, uğrunda kendini feda ettiğini inancı “irtica” diye yaftalayıp aşağılayan, “kamusal alan”dan kovan insanların bir de kendilerinin hatırasını bu şekilde hayasızca sömürmelerini hayretle karşılardı.) Söz konusu “vatana ihanet” suçlamasını ve genel olarak Türkiye'deki benzeri söylemlerin doğru manasını anlamak için, kavramları yerli yerine oturtmak gerekir. Nasıl günümüzde “Cumhuriyet” kelimesi anlam değiştirmiş ve “halk idaresi” değil de “seçkinler idaresi”, yani “oligarşi” anlamında kullanılır hale gelmişse, “vatana ihanet” de ilk anda akla gelenden farklı bir anlama karşılık geliyor. Aslında asıl anlam vatana değil, oligarşiye ihanet. Bir başka deyişle, ülkeyi kendi dar ideoloji ve felsefelerine göre yönetmek ve halkın meşru temsilcilerini bastırmak isteyenlere “ihanet”. Sabah yazarı Emre Aköz, Neşe Düzel'in kendisiyle yaptığı ve bugünkü Radikal gazetesinde yayınlanan söyleşide bu konuda önemli bazı noktalara işaret etmiş. Aköz'ün açıklamalarının hepsi kanımca önemli, ancak şu pasajı özellikle belirlemek gerek:
Çok büyük siyasetçidir Atatürk. Önce Meclis'e seçim kararı aldırıyor. Sonra seçime katılacak adayları tek tek kendisi belirliyor. Ardından Vatana İhanet Kanunu'nu öyle değiştiriyor ki, kendisine karşı bir siyasi oluşum artık imkânsız oluyor. Çünkü Halk Fırkası'nın fikirlerine aykırı siyaset yapmak hainlik addediliyor ve tek parti sistemi böylece getirilmiş oluyor.
Evet, “vatana ihanet” denen şey çoğu zaman aslında “Halk Fırkası”nın fikirlerine aykırı düşünmek ve davranmaktır. 80 yıl önce de öyleydi, bugün de öyle. Dolayısıyla Halk Fırkası'nın şimdiki genel başkanı Deniz Baykal sürpriz bir davranış sergilemiyor; gelenekleri izliyor. Oysa Türkiye, Halk Fırkası'nın hegemonyası öncesinde çok daha çoğulcu ve demokratik bir düzene sahipti. Emre Aköz buna da işaret ederek şöyle demiş:
Ayrıca bu Meclis'te 'ikinci grup' diye bir muhalif grup var. Bunlar Mustafa Kemal'in diktatör olmasından çok korkuyorlar. Çünkü sonuçta bunlar Osmanlı. Bunlar, Osmanlı'nın her şeyi tartışan, yarı demokrasi tecrübesi sayılan Meclis-i Mebusanı'nı biliyorlar. Yeni kurulacak cumhuriyetin tek adam diktatörlüğü olmasını istemiyorlar ve milli hâkimiyet prensibini savunuyorlar.
İşte Türkiye'nin siyasi tarihi, aslında söz konusu “İkinci Grup” ile Halk Fırkası'nın arasındaki çekişmenin tarihidir büyük ölçüde. Birincisinin gücü sandıklardan, ikincisinin gücü silahlardan gelir. Birincisi hep seçimle iktidara gelmiştir, ötekisi askeri darbelerle. Günlük siyaseti izlerken, bu arka planı hep hatırda tutmak lazım...
All for Joomla All for Webmasters