Türkçe Yazılar

Seküler Fundamentalizm Tehdidi

Son bir kaç onyılda dünya “dini fundamentalizm” tehdidini bol bol dinledi ve tartıştı. Bu söylemin kimi yerde-özellikle Türkiye'de-abartılsa da, reel bir tehlikeye karşılık geldiğine kanımca kuşku yok. Çünkü siyasi otoriteyi ve kaba kuvveti kullanmak suretiyle belirli bir dini görüşü başka insanlara zorla empoze etmek isteyen “dinci”ler gerçekten var. Bunlar, İslam dünyasında olduğu gibi Yahudi ve Hıristiyan dünyasında, dahası Hinduizm gibi başka dinlerde de ortaya çıkabiliyor. Ancak “dini fundamentalizm” tehdidini dillerinden düşürmeyen bir kısım çevrelerin de, aksi bir yönde tehdit oluşturduğunu görmek gerek. Bunlar, siyasi otoriteyi veya “akıl ve bilim” gibi bir takım söylemleri kullanarak, kendi din-dışı felsefelerini başkalarına empoze etmek isteyenler. Bu seküleristlerin (bazen “laikçi”de deniyor) “dinci”lere çok benzer bir tarafı var: Her iki grup da kendi bildiği doğruyu herkese dayatmak istiyor. (Bu doğruları anlatıp savunmalarında bir sorun yok kuşkusuz; sorun “teklif”in yerini “baskı”nın almasında.) Bu dayatmanın içinde ne kadar idealizm, ne kadar egemen olma hırsı yatıyor; bu ise ayrıca incelemeye ve tartışmaya değer bir soru... İlgilenenlere, bu konuda yayınlanmış iki iyi İngilizce makaleyi tavsiye edeyim. Birincisi, İngiliz The Guardian gazetesinde geçen hafta yer alan “Yeni Totaliterler: Seküler Fundamentalistler” başlıklı köşe yazısı. Tobias Jones imzalı yazıda, çağımızın en militan ateisti, ateşli Darwinist Richard Dawkins örneğinden hareketle, seküleristlerin ne denli saldırgan ve baskıcı olabildiğine dikkat çekilmiş. (Örneğin bu yazıda belirtilmemiş ama, Dawkins, çocuklarını dindar yetiştiren ailelerin “çocuk tacizi” suçundan yargılanmasını ister.) Yazıda Fransa'daki başörtüsü yasağı da bir totaliterizm örneği olarak belirtilmiş ki, bu işin en “has”ının Türkiye'de olduğunu biliyoruz. Konuyu daha detaylı ve akademik bir biçimde inceleyen bir ikinci yazı ise Amerikan Markets & Morality dergisindeki “Seküler Fundamentalizm ve Demokrasi” başlıklı makale. Yazıda Batı'daki seküler fundamentalistlerin “gelişmekte olan ülkeler”deki benzerlerine göre nispeten daha az baskıcı oldukları, ikincilerin dine karşı devlet gücünü daha çok devreye soktukları da belirtilmiş ve örnek olarak da Türkiye verilmiş. Bu da yine isabetli bir yorum. Tabii ki ideal olan çözüm, dindar ve seküler insanların kendi görüşlerini bir diğerine dayatmadan bir arada yaşayabilecekleri, birbirlerini “kamusal alan”dan kovmaya çalışmayacakları bir toplum oluşturabilmek. Türkiye'deki resmi söylem, bu ideal modelin önündeki engelin hep “dincilik” olduğunu telkin eder; oysa en az onun kadar büyük bir sorunu “seküler fundamentalizm” oluşturuyor.
All for Joomla All for Webmasters