Cumhuriyet'in başındaki tepkiler her ne kadar 'Şeriat istiyoruz' diye ifade edilmişse de, bu aslında ya halifeliğin kaldırılmasına siyasi bir tepkiydi ya da laiklik adına getirilen değişimlerin halkın dinini yok etmeyi amaçlamış hareketler olarak görülmesine karşı bir kendini savunmaydı. Bugün şeriat düzeni kurmak isteyen küçük bir grup olabilir ama bunun, halkı arkasından sürükleme şansı çok azdır.Karpat, sorununun radikal ve baskıcı laisizmden kaynaklandığını da şöyle anlatıyor:
Bizde demokrasi çok dar bir alana sıkıştırılmıştı. Demokrasi adına yapılan muhalefet sonucunda 1946'da Demokrat Parti geldi ve önceki dönemlerde laiklik adına yapılmış bazı ifrat hareketleri düzeltme yolunu buldu. Çünkü laiklik, vicdan hürriyetiyle bağdaşmayacak şekilde öyle dar yorumlanmıştı ki, her hareketi dinci sayacak haldeydi. Aslında dincilikle dindarlık arasında büyük fark vardır.Buna karşılık "İslam, bir din olarak alabildiğine liberaldir" ve "İslam akılcı bir dindir, Kuran akıla dayanan bir kitaptır" diyen Prof. Karpat'ın şu yorumu da kayda değer:
İslam dindir, onu değiştiremezsiniz. Ama İslam toplumlarını demokrasi ve akılcılık sayesinde kurtarabilirsiniz. İslam toplumları yozlaşmıştır... İslam değişmeye açıktır. Moderniteyi de, demokrasiyi de kabul eder ve özünü de kaybetmez. Zaten İslam'ı kendi kaidelerine göre anlarsanız, onun moderniteyle çatışmadığını görürsünüz. Ama İslam'ı kullananlar onu moderniteyle, 'değişimle' çatıştırabilir. Mesele burada. Bugün İslam'da hakiki bir kadın hareketi vardır. Mesela Türkiye'de kadının durumunun arzu edilir derecede olmamasının sebebi de din değil törelerdir. Binlerce yıldır aşiretin tatbik ettiği bu töre, dinin içine sokulmuş ve kutsallaştırılmıştır.Son olarak bir de Prof. Karpat'ın Sultan Abdülhamid hakkındaki yorumunu aktarmakta yarar var. Düzel'in "bizim resmi tarihimizin lanetlediği Abdülhamit'i çok olumlu bir tarihi figür olarak değerlendiriyorsunuz, bu görüş farkı nereden kaynaklanıyor?" sorusuna şu cevabı vermiş: ‚Ä®
Çünkü adamlar Abdülhamit'in ne yaptığına, ne söylediğine bakmamışlar ki. Modern Türkiye'nin temelleri o zaman atılmış. 1869'da çıkarılan eğitim kanunu Abdülhamit devrinde uygulanmış ve okullar kurulmuş. Bugünkü Türkiye'yi kuran elitler, askerler, subaylar doktorlar onun okullarında yetişmiş. Demiryolları o devirde yapılmış ve yeni Türkiye'nin ruhunu ifade eden milli edebiyat o devirde oluşmuş. Türk dili bugünkü halini o zaman almaya başlamış. Abdülhamit, İslam toplumlarının dogmatizmden kurtularak modernleşebileceğini ve ilerleyebileceğini söylemiş bir adam. 'Avrupa'nın bugünkü hali Hıristiyanlık dogmadan kurtulduktan sonra mümkün oldu' diyor.Bu bilgece yorumların ve elbette onların işaret ettiği gerçeklerin daha iyi anlaşıldığı bir Türkiye, daha iyi bir Türkiye olacak....