Papa tüm bunlardan sorumludur ama biz de aidiyetini taşıdığımız din kültürünün mensupları olarak şeytanın avukatlığını yapmak ve kendimize çuvaldız batırmak zorundayız. Hadi, delidir, ne yapsa yeridir deyip, Bin Ladin ve şurekâsının 11 Eylûl kıyamından Zarkavi ve şebekesinin Irak cellâtlığına, hâlâ sürüp giden cinneti hesaba katmamış olayım. Peki ama Salman Rüşdi ve Teslime Nesrin için “kâtli vâciptir” fetvası çıkmadı mı? “Put”tur diye Taliban dağ başındaki Buda heykellerini dinamitlemedi mi? Kıpti Mısır Hristiyanlarına karşı ikide bir katliam düzenlenmiyor mu? Cezayir'de, Türkiye'de, Senegal'de, Pakistan'da İsevi ruhbanlar katledilmedi mi? “Karikatür krizi”nden 16. Benediktus'un konuşmasına, doğru yanlış; haklı haksız; Müslümanlığa yönelik en ufak eleştiride o Müslümanlık adına iş zıvanadan çıkmıyor mu? Aynı konuşma nedeniyle Gazze'de, Basra'da, Somali'de kiliseler bombalanmadı mı? Paris, Londra, Roma banliyölerinde genç kızlar zorla “hicâp”a büründürülmüyor mu?.. Evet evet, bunların hepsi doğru ve hayır hayır, bunların hiçbiri mantıkla bağdaşmaz. Oysa, bu Ali kıran, baş kesenlik hakimiyet kurduğu; en azından vitrine çıktığı içindir ki, başka din mensupları artık Müslümalığı “öcü” olarak algılıyor. Ya korkuyor, ya kınıyor.Uluengin'in sıraladığı kötü örnekler, kanımca Müslümanların ne yapmaması gerektiğinin bir özeti. (Buna Türkiye'de giderek yükselen Hıristiyan/Yahudi düşmanlığını da ekleyebiliriz.) Peki Müslümanların yapması gereken ne? Bu soruya iyi bir cevap Ali Bulaç'ın bugünkü yazısında var. İslam ile terörü ilişkilendiren anlayışı eleştirdikten sonra şöyle demiş Bulaç:
Bu durumda sorumlu mevkideki insanların, kanaat önderleri ve İslam bilginlerinin ısrarla “İslam ile terör arasında hiçbir ilişki yoktur” demelerinden ve diyaloğu öne çıkarmalarından daha makul ne olabilir? Diyalog, çatışma zeminini engeller. İlişkiler tümüyle koparılırsa, savaş notaları verilmiş olur, bu da “İslam terörü” söylemi üzerinden askeri ve politik operasyonlar yürüten küresel güçlerin işine gelir. Papa bu küresel sürecin içinde yer almıştır, bu doğru. Ama mesela Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hayrettin Karaman Hoca gibi ne olup bittiğini çok iyi gören zatlar “yine diyalog” dediler ki, bu Müslümanların basiret ve ferasetlerinin dipdiri olduğunun göstergesidir. Bence de büyük bir komplonun önüne geçmenin en doğru yolu, “diyalog kapılarının açık tutulması”dır. Diyaloğun cevazını Papa vermiyordu ki, onun vazgeçmesiyle bu iş sona ersin. Diyaloğa inanan sayısız Hıristiyan var. Bundan sonra bu sürecin başını İslam çekecek, dünyanın hızla büyük bir felakete doğru gidişini büyük endişe ile gören erdemli insanları kendi şemsiyesi altında konuşmaya, müzakere etmeye ve yeni Hilfu'l-fudullar akdetmeye davet edecektir.