Öte yandan Hamas'tan bir fraksiyonun ve sonra da Hizbullah'ın İsrail askerlerini kaçırarak, Olmert hükümetine arayıp da bulamadığı saldırı gerekçesini sunmuş olması gerçeği üzerinde de bence düşünmek lazım. İsrail'e karşı direniş nasıl ve hangi yöntemlerle olmalıdır, en az hayata ve acıya mal olacak yol nedir; İsrail'in devlet terörüne karşı çıkarken bunu da serinkanlılıkla düşünmek gerekiyor.Daha sonraki yazılarımda da İsrail'in Filistinli ve Lübnanlı sivilllere yönelik saldırılarını lanetlerken, İsrail'i bu "devlet terörü" için provoke eden/gerekçelendiren Hamas ve Hizbullah eylemlerini kınamaya devam ettim. "İsrail'i yok etme" söyleminin hem yanlış hem de zararlı bir ucuz kahramanlık olduğunu savundum. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın geçtiğimiz günlerde Lübnan televizyonuna yaptığı açıklamayı bu çerçevede anlamlı buluyorum. Şöyle demiş Nasrallah:
İsrailli askerleri kaçırmanın, o dönemde, bu ölçüde bir savaşa yol açabileceğine yüzde bir bile ihtimal vermemiştik. Bana, "Bunun savaşa neden olacağını bilseydiniz yine de o emri verir miydiniz" diye sorsanız, cevabım "Kesinlikle hayır" olurdu. İnsanların güvenliğine, askeri ve siyasi nedenlere istinaden buna kesinlikle karşı çıkardım.Kanımca Ortadoğu'daki yangına körükle gitme eğilimindeki tüm Müslümanların bu öz eleştiriyi dikkate almasında fayda var.