Türkçe Yazılar

İsrail Militarizmi Ve CHP'li Vekil

[5 Ağustos 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı] CHP Manisa milletvekili Nuri Çilingirİsrail'in Lübnan'da yürüttüğü saldırılar nedeniyle yaşamını yitiren sivil sayısı 900'ü geçti. Bunların 300 kadarı, hiç bir şeyden haberi olmayan küçücük çocuklar ve bebekler. 1 milyona yakın insan evini terk etmek zorunda kaldı ve Lübnan sokakları harabeye döndü. Bu korkunç trajediyi vicdan sahibi herkes kınıyor. Batılı insan hakkı kuruluşları da dahil olmak üzere, pek çok kişi ve kurum, böylesine acımasız ve insafsız bir "terörle mücadele"nin aslında "savaş suçu" olduğunu ilan ediyor. Ama CHP Manisa milletvekili Nuri Çilingir öyle düşünmüyormuş. Zaman gazatesinin 3 Ağustos tarihli haberine göre, CHP'li vekil, İsrail'in saldırılarını haklı bulmuş ve bunlar ile Türkiye'nin PKK'ya karşı yürüttüğü mücadele arasında paralellik kurmuş. Bu, ilk kez duyulmuyor. İsrailliler de "siz nasıl PKK ile savaşıyorsanız, biz de Filistinli ve Lübnanlı terör örgütleriyle savaşıyoruz" demişlerdi. Oysa mesele bu kadar basit değil. Çünkü İsrail ile Türkiye'nin durumu hiç ama hiç aynı değil. Türkiye işgal gücü değil Öncelikle, Türkiye İsrail gibi bir "işgal gücü" değil. "Kürdistan" denen bölgeyi işgal yoluyla ele geçirmedi. Bu bölge ve üzerinde yaşayan Kürt halkı, Yavuz Sultan Selim zamanında kendi rızalarıyla katılmışlardı Osmanlı İmparatorluğu'na. İmparatorluk dağılırken de Kürtler yine kendi rızalarıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı seçtiler. Türkiye geçtiğimiz on yıl içinde de Kuzey Irak'ı İsrail'in Lübnan'da yaptığı gibi işgal etmedi; sadece bölgedeki PKK kamplarını vurdu ve geri çekildi. Bugün ülkemizdeki tüm Kürtler, Türkiye'nin birinci sınıf vatandaşları; tüm sivil haklara sahipler. Oysa İsrail Filistin halkını 1967 yılından beridir "parya" statüsüyle yaşatıyor. Diyebilirsiniz ki, İsrail'in bu işgal politikası, Hamas veya Hizbullah gibi örgütlerin İsrail'e yönelik terörünü (sivil halkı hedefleyen saldırılarını) meşrulaştırır mı? Hayır, meşrulaştırmaz. Terör, terördür. Ve kabul edilemez. Ancak terörün nereden kaynak bulduğunu da görmeniz gerekir ve İsrail'in karşı karşıya kaldığı terör, başka her şeyden çok, yürüttüğü işgal politikasından doğuyor. Öte yandan Hamas ve Hizbullah ile PKK arasında önemli farklar var. İlk ikisi, bir yüzüyle terör örgütü, ama bunun yanında çok güçlü bir sosyal ve siyasi organizasyonları var. Hamas ve Hizbullah, Filistin ve Lübnan halkı için sadece silah ve bomba değil, aynı zamanda hastane, okul, aşevi, hayır kurumu anlamına geliyor. Hamas, uluslararası toplumun kabul ettiği meşru bir seçimle işbaşına geldi. Hizbullah'ın Lübnan parlamentosunda milletvekilleri var. Yani bunlar "sadece terör örgütü" değil. PKK ise sadece terör örgütü. PKK'nın ardındaki kitle desteği de Hamas ve Hizbullah'ınkine göre çok cılız; PKK'ya karşı Türkiye safında savaşan 86 bin Kürt köy korucusu var; Filistin'de veya Lübnan'da "İsrail korucusu" duydunuz mu hiç? İsrail'in yapması gereken, bu iki örgütü, terörden vazgeçip sadece meşru siyasal ve sosyal organizasyonlarla yola devam etmeye ikna etmek. Ama bunun tam aksi bir yol izleyip, onları daha da radikalleştirecek bir "etnik temizlik" uyguluyor. (İran'ın Hamas ve Hizbulllah üzerindeki nüfuzunun zararlı etkisini de burada belirtmek gerek. Ahmedinecad'ın fanatik çıkışları, sadece İsrail'i daha fazla provoke edip, Lübnan ve Filistin halkına daha çok acı yaşatıyor.) Başka türlü bir anti-Semitizm CHP milletvekili Nuri Çilingir acaba bunları hiç düşünmemiş mi, bilemiyorum. Ancak basına yansıyan sözlerinde bu gibi rasyonel değerlendirmelerden ziyade "Araplar" hakkındaki hoşnutsuz sözleri dikkati çekiyor. Zaten Türkiye'deki koyu İsrail yanlısı çıkışların altında, genellikle "Arap alerjisi" yatar. "Araplar I. Dünya Savaşı'nda bize ihanet etmişti" gibi asılsız masallarla körüklenmiş, "pis Arap" gibi çirkin sözlerle günlük dile yansımış farklı bir "anti-Semitizm" vardır Türkiye'nin bir kısım elitinde. Bu, Avrupa'daki modern anti-Semitizm'in Türk versiyonudur: Orada modern anti-Semitler, "bize Hıristiyanlığı bu Yahudiler dayatı, ondan önceki kültürümüz daha iyiydi" diye düşünürler. (Mesela Naziler'in ilham kaynağı olan Nietzsche tam böyle der.) Oysa gerçekte Avrupa medeniyetinin gelişmesinde "Judeo-Christian" mirasın rolü büyüktür. Türkiye'de ise modern anti-Semitler "bize İslam'ı Araplar dayattı, ondan önceki kültürümüz daha iyiydi" diye düşünürler. (Mesela neo-Şaman teorisyenler tam böyle der.) Oysa gerçekte Türklerin İslam öncesinde hiç bir kayda değer kültürleri yoktur; medeniyeti Müslüman Araplardan öğrenmişlerdir. Bugün ise Türkiye'nin Arap dünyasının tümünden çok daha ileri olduğu ortada. Hatta Türkiye, özellikle de son yılların Türkiyesi, Arap ülkelerindeki modernleşme eğilimlerine ilham kaynağı oluyor. Böyle de olmalı. Türkiye İsrail ile de ilişkilerini korumalı. Ama İsrail Araplara haksızlık yaptığında, masum insanlara karşı savaş suçları işlediğinde, "bir tekme de benden" dememeli; aksine İsrail militarizminin karşısında durmalı. Sorun 'radikal İslam' mı? İsrail, bir de, kendisine yönelik Arap/Müslüman tepkisini açıklamak için sürekli olarak "radikal İslam" söylemine başvuruyor. Ehud Olmert, örneğin, Batı dünyasının desteğini alabilmek için, “Batı medeniyetini tehdit eden Müslüman teröründen” söz ediyor. Ortadoğu'da bir "radikal İslamcılık" problemi olduğuna kuşku yok, ama bunun ortaya çıkış nedenleri arasında, İsrailli ideologların sürekli olarak ört-bas etmeye çalıştığı bir realite var: İsrail'in bitmek bilmeyen işgal ve saldırıları. Dünkü New York Times gazetesinde yayınlanan Robert A. Pape imzalı makale, bu gerçeği ortaya çıkarması açısından çok önemliydi. İntihar saldırıları olgusunu inceleyen "Dying to Win" kitabın yazarı olan siyaset bilimci Prof. Pape, 1980'li yıllardaki Hizbullah bombacıları hakkında şu yorumu yapıyordu:
"Kitabımda... Hizbullah bombacılarının biyografilerini inceledim. 38 kişiden sadece 8 tanesi İslami köktendinci idi. 27 tanesi, Lübnan Komünist Partisi ve Arap Sosyalist Birliği gibi solcu siyasi gruplardandı. Bazıları Hıristiyandı, üniversite öğretimi almış bir bayan lise öğretmeni gibi."
Prof. Pape'in buradan vardığı sonuç ise çok önemli:
"Bu intihar bombacılarının - ve onların bugünkü varislerinin - ortak noktası, belirli bir dini veya siyasi ideoloji değil, sadece yabancı bir işgal gücüne duyulan tepki. İsrail'in iki onyıla yaklaşan işgali Hizbullah'ı sökemedi. İntihar saldırılarını durdurmakta etkili olduğu ispatlanan tek çözüm ise, Lübnan'da ve başka yerde, işgal güçlerinin geri çekilmesidir."
Bugün de İsrail Lübnan'ı işgal etmekle kendisini güvene almıyor; aksine daha fazla saldırı için davetiye çıkarıyor. İnsanın aklına "acaba istedikleri bu mu" sorusu gelmiyor değil...
All for Joomla All for Webmasters