
"Otonomi ya da federasyon gibi fikirler [Türkiye'deki] Kürt bölgesindeki sıradan insanlar için pek bir şey ifade etmemektedir... Günümüzde Kürtlerin yüzde 60'ı, Fırat nehrinin doğusunda değil batısında yaşamaktadır ve bu insanların büyük kısmı asli yurtlarına dönecek değildir. Göç, gönüllü olarak yapılmış olsun ya da olmasın, probleme yeni bir boyut katmıştır."Sayın Elçi'nin bu kritik sosyal gerçekliği görmeksizin Irak'a atıfta bulunması, çok yanlış. Irak'taki Kürt durumu Türkiye'dekine hiç benzemiyor çünkü. Oradaki Kürtler, ülkenin kuzeyinde, aşağıdaki Araplardan adeta cetvelle çizilmiş gibi ayrılmış bir hattın yukarısında yaşıyorlar. Türkiye'de ise tüm etnisiteler içiçe geçmiş durumda. Orhan Kotan bu yüzden, "Irak'taki Kürt toplumunun geleceği, Kürt Federal Devleti'ne verilecek uluslararası desteğe bağlıdır; Türkiye'de ise Kürt toplumunun geleceği Türk toplumunun kaderine bağlıdır" demişti. Ve federasyon taleplerine karşı çıkarak şöyle eklemişti: "Çözüm, yeni sınırlar çizilerek, binlerce insan bölünerek ve coğrafi hapishaneler yaratarak sağlanamaz." Milliyetçi bir romantizmle "olsun, biz yine de federasyon isteriz" diyenler, sadece olmayacak şeyi istemekle kalmayıp, var olanı da baltaladıklarını fark etmiyorlar. Cumhuriyet'in başından bu yana bölünme endişesi yaşayan Türk toplumu, adında "Kürdistan" kelimesi geçen her proje üzerine biraz daha geriliyor. Bu gerilimin yükselmesi, Kürtlerin en meşru taleplerinin bile önünün kesilmesine neden olabilir. Kürt kimliğinin inkarı politikalarına dönmeyi hayal eden, "demir yumruk"lu günleri özleyenler için, Şerafettin Elçi'nin "federasyon" çağrıları mükemmel bir propaganda malzemesi olsa gerek. Başta Ne Vaad Edildi? Şerafettin Elçi, yaptığı basın açıklamasında bir de Milli Mücadele'ye değinmiş ve "Kürtler, kurulacak yeni devletin kendilerinin de devleti olacağı, devletin ortağı olacakları vaat ve umuduyla Kurtuluş Savaşı'na katıldılar" demiş. Burada kısmen haklı. Mustafa Kemal Paşa TBMM'yi açtığında "Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değidir, yalnız Laz değildir, fakat hepsinden mürekkep (oluşan) anasır-ı İslamiye'dir" demiş ve eklemişti: "Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-u İslam... yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ile riayetkardır." Ama Sayın Elçi'nin atladığı bir nokta var: Kurtuluş Savaşı'na katılan ve düşmana karşı kahramanca çarpışan o "çılgın" Kürtler, "federasyon" peşinde koşmuyor, Türklerle ve diğer "İslam unsurları" ile birlikte tek bir millet oluşturduklarını düşünüyorlardı. Avrupalılar Lozan'da kendilerini "azınlık" olarak kabul ettirmek için Türkiye'ye bastırdıklarında, Kürt liderler ve milletvekilleri bunu topluca reddetmişlerdi. Sonraki dönemlerde yaşanan inkar ve baskı politikaları kuşkusuz Kürtleri mağdur etti; ama sadece onları değil, "Beyaz" olmayan tüm diğer Türkleri de mağdur etti. Bakın, hala bile bazıları "kamusal alan"dan itilmiş, üniversitelerden men edilmiş durumda. Her mağdur kesime bir "federasyon" veremeyeceğimize göre de, hepsine tam özgürlük ve hukuk getirecek bir çözümde uzlaşmamız gerekiyor. Bunun adresi ise liberal demokrasi. "Hür Kürtler" yanlış adreslerden vakit geç olmadan dönüp, üniter Türkiye'nin demokrasi sürecini desteklemeliler.