
"Kutsal mekanların, zorla turistik mekanlara dönüştürülmesi, bir dine ve Tanrı'ya karşı saygısızlıktır. Müslümanlar, kendilerinin en kutsal mekanlarından biri, hakim bir güç tarafından turist çekmek amacıyla bir müzeye çevrilse nasıl hissederlerdi?"Bu yorum, doğru. Ancak bir noktayı atlıyor. "Müslümanların kutsal mekanlarından biri" zaten müzeye çevrilmiş durumda. O da yine Ayasofya... Diğer bir deyişle, Ayasofya hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar için kutsal bir mekan. Hıristiyanların burada 900 yıldan, Müslümanların ise 500 yıldan fazla geçmişi var. Mevcut "müze" statüsü, her iki dine karşı bir "saygısızlık". Benim ise hem bu "saygısızlığın" ortadan kaldırılmasını hem de tüm dünyaya çok olumlu mesajlar vermeyi sağlayacak bir önerim var: Ayasofya cami/kilise olarak yeniden ibadete açılsın! İçinde hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar ibadet edebilsin. Mabed içinde yapılacak bir yer ve zaman düzenlemesi ile, Müslümanlara namaz kılma, Hıristiyanlara ise ayin yapma imkanı tanınsın. Cuma günleri minberden hutbe okunsun, pazar günleri tütsü gezdirilip istavroz çıkarılsın... Buna karşı "nerden çıktı bu, hiç cami/kilise olur mu" demeyin. Olur ve zaten olmuştur da. Şam'daki İlk Cami/Kilise İlk cami/kilisenin kurucusu, İslam'ın büyük kahramanı ve ikinci halifesi Hz. Ömer'dir. Onun yönetiminde Müslümanlar Suriye'yi fethetmişler ve yüzyıllardır bir Hıristiyan kenti olan Şam'ı da 636 yılında İslam imparatorluğuna dahil etmişlerdi. Şam'daki görkemli Vaftizci Yahya kilisesi, bu tarihten sonra Müslümanlar ile Hıristiyanlar tarafından ortak ibadet alanı olarak kullanıldı. Aslında "kilise" kimliğini korudu; Müslümanlar sadece namaz kılmak için bir düzenleme yapıp kilisenin kıbleye bakan kısmına kerpiç bir duvar inşa ettiler. Bu statü 706 yılına kadar sürdü. O tarihte Emevi halifesi I. El-Velid kiliseyi camiye dönüştürme kararı verdi; Hıristiyanlara ise tazminat ödendi. Bugün Vaftizci Yahya kilisesinin yerinde ünlü Büyük Emevi Camii yükseliyor, ama içinde hala Vaftizci Yahya'nın adına küçük bir "şapel" (mini-kilise) var. Medeniyetlerin Barışı İslam'ın ilk onyıllarında yaşanmış bu çarpıcı "dinsel çoğulculuk" örneğini, 1400 yıl sonra bugün Ayasofya'da hayata geçirebilsek, muazzam bir iş yapmış oluruz. Türkiye bunu yapabilirse "medeniyetler çatışması" lafının dillerden düşmediği dünyaya, anlamlı bir "medeniyetler barışı" mesajı sunmuş olur. İşe sadece "ekonomik" bakacak olanlar için de şunu söyleyeyim: Merak etmeyin, Ayasofya cami/kilise olursa, "turizm gelirleri" düşmez. Turistler yine gelmeye devam eder, ibadete açık olan tüm diğer kilise ve camilere gittikleri gibi. Dahası dünyanın dört bir yanından pek çok Hıristiyan ve hatta Müslüman turist, sırf Ayasofya'da ibadet etmek için Türkiye'ye gelir. Meselenin kanımca en önemli yönü ise, bir ibadethane olan Ayasofya'nın "müze" olarak tutulması garabetinin sona ermesidir. Bu, Türkiye'nin gerçek anlamda bir laikliğe kavuşması yolunda önemli bir kazanım olacaktır. Çünkü gerçekten laik olan ülkelerde, devlet, kiliseleri ve camileri ne açar ne de kapatır. "Üzerine vazife" olmayan bu işlere girmez, dini kurumlar da devleti yönetmeye kalkmaz. Dahası eğer Ayasofya cami/kilise olursa, Türk toplumunun bir kesiminde yaygın olan "kilise alerjisi" de belki tedavi edilebilir. Bu alerjinin "ulusalcılar"da var olmasını anlamak mümkünse de, İslami kesimde yer almasını anlamak zordur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de kiliseler, manastırlar ve sinagoglar, "Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler"le birlikte, Allah tarafından korunan kutsal mekanlar olarak geçer. (Hac Suresi, 40) Ve hiç bir otoritenin bunları ne din ne de laiklik adına kapatmaya ve öyle tutmaya hakkı yoktur...