PKK, Avrupa Birliği Sürecini Niye Baltalıyor?
[28 Nisan 2006 tarihli Radikal gazetesinde yayınlandı]
PKK terörünün yeniden başlaması üzerine Türkiye teröre karşı mücadeleyi bir kez daha gündeminin üst sıralarına yerleştirdi. Bu da normal. Ancak PKK'nın niçin tekrar kan dökmeye ve gerilim yaratmaya başladığını da iyi tahlil etmek gerek.
PKK terörüne her zaman karşı çıkmış ve bölücü ideolojiyi eleştirmiş olan Kürt aydını Ümit Fırat, Neşe Düzel'in geçenlerde kendisiyle yaptığı ve Radikal'de yayımlanan röportajda, PKK'nın aslında "AKP hükümetine karşı savaş ilan ettiğini" söylüyordu. Fırat, PKK'nın Avrupa Birliği (AB) sürecine de karşı çıktığını belirtiyor ve nedenini şöyle açıklıyordu: "AB üyesi bir ülkede PKK olmaz çünkü. Temel hakların, özgürlüklerin hukukun güvencesinde olduğu bir ülkede PKK'nın varlık nedeninin anlamı kalmaz." (Radikal, 10 Nisan 2006)
İmralı'daki Hesap Brüksel'e Uymadı
Ancak aslında yakın zamana dek PKK ve onun çizgisindeki "politik Kürt muhalefeti" AB karşıtı değildi. Daha bir yıl önce, 2005 Mart'ının başında, DEHAP Brüksel'de bir irtibat bürosu açacağını duyurmuş, partinin Avrupa Temsilcisi Faik Yağızay ise AKP hükümetini “rehavete girdiği ve AB süreci askıya aldığı" için eleştirmişti. (Zaman, 1 Mart 2005)
Zaten PKK lideri Abdullah Öcalan, 1999'da yakalanmasının ardından Avrupa'ya hep sıcak mesajlar vermişti. İdam cezasının infazından ancak AB süreci sayesinde kurtulabileceğini bilen terör örgütü lideri, AB sürecinin hızlanmasından ancak memnunluk duyabilirdi.
İmralı'dan yayılan bu AB yanlısı çizgi, kendisini oraya göre konumlandıran "Kürt politik muhalefeti"nde de açıkça görülüyordu. Eski radikal ve bölücü sloganların yerini, "Demokratik Cumhuriyet" gibi Batılı kulaklara hoş gelmesi umulan bir kavram almış, Güneydoğu'daki gösterilerde AB bayrakları bolca görülür olmuştu. Öcalan, AB'nin Türkiye'yi PKK ile masaya oturmaya zorlayacağını zannediyor, bu sayede kendisinin de İmralı'dan çıkıp omuzlar üstünde Meclis'e taşınacağını umuyordu. (Türkiye'deki AB karşıtları da aynı senaryodan endişe ediyordu.)
Oysa İmralı'daki hesap Brüksel'e uymadı. Bunun dramatik bir göstergesi, AB ülkelerinin Ankara'daki büyükelçilerinin 21 Nisan 2005'te Diyarbakır Belediye başkanı ve bir grup DEHAP'lıyla yaptığı önemli görüşmeydi. Görüşmede DEHAP'lılara verilen mesaj şuydu: "Öcalan ile bağlantınızı koparın... Öcalan'ın çizdiği yola katılmak, sizin için bir çıkmaz sokaktır. Şiddet çözüm değil, sisteme entegre olun. Biz dağdaki insanları değil, tüm Türkleri dikkate alıyoruz." (Radikal, 22 Nisan 2005)
AB Kürtleri Gevşetti, Öcalan'ı 'İncitti'
Dahası AB umudu, Kürtleri radikalizmden ve dolayısıyla PKK'nın etnik milliyetçi çizgisinden uzaklaştırmaya başladı. Öcalan'ın bundan duyduğu rahatsızlığın işaretleri 2004'te ortaya çıkmıştı. PKK'nın yayın organı niteliğindeki Gündem gazetesinin 12 Ekim 2004 tarihli ve "Komplo ve Öcalan'a Yaklaşım" başlıklı başyazısında, "Öcalan'a yönelik komplonun" (yani onun hapis halinin) Türkiye'deki "Kürt demokrasi güçleri" (yani PKK tabanı) arasında "ciddi bir tepki, eylemlilik" yaratmadığından yakınılıyordu. Yazıda Kürtlerin "komployu derinden hissetmediğine" (yani "Öcalan niye hapis" diye olay çıkarmadıklarına) içerleniyor ve "bunun, Güney eksenli gelişme ve özellikle de AB süreciyle ilişkisi" olabileceği vurgulanıyordu. İki gün sonraki Yeni Şafak gazetesindeki manşet, Gündem'deki bu yazının mesajını iyi özetledi: "AB süreci Kürtleri Öcalan'dan soğutuyor mu?"
Milliyet'in 25 Mart 2006 tarihli başlığı daha da açıklayıcıydı: "AB, Öcalan'ı incitmiş!" Habere göre, Avrupalı parlamenterlerle görüşen Zana, "Öcalan'ın tutukluluk halinin Mandela ve Arafat gibi olduğunu" ileri sürmüş, AB'nin PKK liderini "terörist" olarak niteleyen açıklamalarının ise "Öcalan'ı incittiğinden" yakınmıştı.
Ve anlaşılan AB'den ve AB sürecinden "incinen" Öcalan, terör örgütünü yeniden eyleme geçirerek, AB sürecini baltalamak ve AB süreci yüzünden "gevşemiş" olan Kürtler üzerindeki iktidarını pekiştirmek istedi. Madem AB Öcalan'ı "Mandela" olarak görmüyordu, öyleyse AB süreci de olmasındı...
DTH lideri Ahmet Türk'ün Neşe Düzel'e yaptığı "AB, biz Kürtler için yeterli değil" yorumunu (Radikal, 17 Nisan 2006) biraz da böyle okumak gerek.
Ve dahası sormak gerek: Türkiye'deki Kürt hareketinin amacı, tek bir şahsın ikbal hayallerine ve iktidar hırsına hizmet etmek midir? Yoksa Türkiye'nin Kürt vatandaşlarının özgür, müreffeh ve mutlu olmaları için çalışmak mı? İkinciden yana olanlar, Türkiye'deki demokratikleşmeyi ve AB sürecini desteklemeliler. Birinciden yana olanlara ise, mensup oldukları "Öcalan kültü"nden kurtulmalarını dilemekten başka söylenecek pek bir şey yok.