Şu Sakıncalı Vatandaşlar Olmasaydı...
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Türbanlılar Arabistan'a gidip okusun" demiş. Yani Türkiye'nin başörtülü vatandaşlarının kendi ülkelerinde eğitim hakkına sahip olmadıklarını, ancak başka bir ülkeye göç ederek bu hakka kavuşabileceklerini duyurmuş.
Kuşkusuz hak ve özgürlük isteyen vatandaşlara "burada bulamazsınız, başka ülkeye gidin" demek, pek demokratik bir zihniyetin ifadesi gibi durmuyor. Sayın Demirel'in açıklaması, ne yazık ki, devletin vatandaşların sadece bir kısmına ait olduğu, diğerlerinin ise "öz yurtlarında parya" olarak yaşamaya mahkum edildikleri, çareyi ancak ülkeyi terk etmekte bulabilecekleri gibi vahim bir sonuç ortaya çıkarıyor.
Bu otoriter zihniyetin önümüzdeki günlerde tartışılacağına ve eleştirileceğine eminim. Ben şimdiden şu kadarını söyleyeyim: Başörtülü vatandaşların eğitim hakkına kavuşması için, Demirel'in tavsiyesinin aksine "Arabistan"a gitmelerine gerek yok. Dünyanın herhangi bir özgür ülkesine gitmeleri yeterli. Çünkü başta Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın tüm özgür ve demokratik ülkelerinde başörtüsüyle üniversite okumak serbest. Türkiye'nin nevi şahsına münhasır "modernistleri" dışında, modern dünyada pek kimsenin aklına yasa zoruyla kıyafet kontrolü yapmak gelmiyor. Nitekim bu nedenle kendi vatanlarındaki üniversitelere kabul edilmeyen pek çok başörtülü Türkiye vatandaşı ABD'de, Kanada'da veya Avrupa'da eğitim görüyor.
Bu tabloya enteresan bir veri daha ekleyeyim: İslami başörtüsü, İsrail'de bile serbest. İsrail'in Arap vatandaşları - ki sayıları bir milyonu aşıyor - Yahudi devletinin tüm eğitim kurumlarına, üniversitelerine ve tüm "kamusal alan"ına serbestçe girebiliyorlar.
Geçen yıl gittiğim İsrail'de bu "başörtüsü özgürlüğünü" yerinde tespit etmiştim. Tel Aviv'in kuzeydoğusundaki Baqa El-Garbiya köyündeki Al-Qasemi Academy adlı Müslüman üniversitesindeki başörtülü öğrencilerle sohbet etmiş, bir de hatıra fotoğrafı çekmiştim.
Bu fotoğrafta gördüğünüz öğrencilerinin hepsi, İsrail yönetimi altında yaşayan Müslüman Araplar. Başörtülerine de, yaşam biçimlerine de karışan yok. İsrail'de sadece başörtüsü değil, Müslümanların dini kurumları (medreseler ve tekkeler) de serbest.
Peki kendini açıkça "Yahudi devleti" olarak tanımlayan ve Filistin'deki işgal politikası nedeniyle pek çok Müslümanın tepkisine hedef olan İsrail bile Müslümanların giyim-kuşamına, eğitim ve ibadetine karışmazken, bu konularda Türkiye'de neden katı yasaklar var?
Kuşkusuz bu sorunun cevabını sözkonusu yasakların savunucuları vermeli. Ancak "dışarıdan" bakıldığında, sorunun temelinde bir tür "otoriter modernizm ideolojisi" yattığı, vatandaşlara hizmet değil tahakküm etmek üzere kurulu bir siyaset felsefesinin bulunduğu ortada. Sayın Demirel'in kendisini giderek daha fazla özdeşleştirdiği bu felsefenin sahipleri, adeta, "şu sakıncalı vatandaşlar olmasa memleketi ne güzel idare ederdik" demeye getiriyor. Ve sakıncalılara ya sopayı ya da kapıyı gösteriyor.
Ancak ne ilginçtir ki, aynı "sakıncalı vatandaşlardan" gerektiğinde ülkeye ve devlete sahip çıkmaları ve bunlar için fedakarlıkta bulunmaları isteniyor. Düşmana karşı elbirliğiyle mücadele gerektiği vurgulanıyor, başörtüsü nedeniyle üniversiteye alınmayan genç kızların erkek kardeşleri de "Mehmetçik" sıfatıyla cepheye sürülüyor.
İyi ama bu kadar tepeden baktığınız, haklarını kıstığınız, örselediğiniz vatandaşlarınızdan bu sadakati nasıl bekliyor ve bunun devam edeceğinden nasıl emin olabiliyorsunuz? Bu gidişle giderseniz, "sakıncalı vatandaşlarınızı" iyice küstüreceğinizi, "devlet"in tabanını giderek daraltacağınızı görmüyor musunuz? Bunun tam bir "bölücülük" olacağının farkında değil misiniz?