Türkçe Yazılar

Türköne: Sağduyunun İmdadına Yetişen Bir Katkı

Gazi Üniversitesi öğretim üyesi ve Zaman gazetesi köşe yazarı Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, bugün yayımlanan "Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek" başlıklı yazısında Mustafa Akyol'un kitabını yorumlamış. Prof. Türköne şöyle yazmış:
Mustafa Akyol'un “Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek” (Doğan Kitap, 2006) başlıklı araştırması, silah sesleri ve yükselen öfke arasında, kısaca çok kritik bir zaman aralığında sağduyunun imdadına yetişen çok değerli bir katkı niteliğinde.
Türk ve Kürt diye ayrılan iki kutuptan birine yaslanmadan, iki tarafı da kucaklamak; kılı kırk yaran bir titizlikle bugünkü milliyetçi bilinçleri oluşturan yakın tarihe hakkı teslim ederek bakabilmek ihtiyaç duyduğumuz aklı ve sağduyuyu temsil etmek demek. Mustafa Akyol, “Kürt sorunu”nun olabilecek en derli-toplu hülasasını, üstelik önemli ayrıntıları kaçırmadan veriyor ve cehaletin, taassubun uzağında bizi emek ve sağduyu ile döşenmiş bir yolda ikna edici bir yolculuğa çıkartıyor. Çözüm: Kürtlerin özgür Türkiye'nin sadık ve memnun vatandaşları olmaları. “Kürtlerin Türkiye'ye, Türkiye'nin temel değerlerine sadakat göstermesi, Türkiye'nin de Kürtleri mutlu edecek bir demokratik düzeni ve ekonomik kalkınmayı sağlaması.” Akyol'un verdiği bu hüküm, Osmanlı İmparatorluğu'ndan başlayarak Cumhuriyet döneminde farklı bir boyut kazanan ihatalı bir “Kürt sorunu” tarihine ve milliyetçiliklerin oluşturduğu dumanlı havanın gerçekçi bir çözümlemesine ve sonuçta önerdiği bir “entegrasyon modeli”ne dayanıyor. Ziya Gökalp'in “Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir.” yaklaşımı ile, Rıza Nur'un “Kürtlere aslında Türk olduklarını anlatmak” projesi çatışır ve Şeyh Said isyanından sonra ikincisi Cumhuriyet politikalarına damgasını vurur. Bu tarihi soğukkanlı bir şekilde ele almak zordur; ancak Akyol'un geçmişe dair verdiği şu hüküm geleceği de kurtarabilecek güçtedir: “...bugüne düşen, ne Cumhuriyetimizi bin bir zorlukla kuran kadroyu yermek ne de o dönemin zihniyet ve politikalarını bugünkü Türkiye için savunmaktır.” Köylü bir toplumda, jakoben seçkinlerin eliyle zıvanadan çıkartılmış bir asimilasyon politikasını eleştirmek ve bundan geleceğe yönelik dersler çıkartmak; bir şeyleri onarmaya girişmenin ilk adımı ve gerçekten saygıya değer bir çabadır. Akyol, “İnsanların kimliğini oluşturan dil, din, kültür gibi önemli değerlerin yok sayılması(nın) bir aşağılama” olduğunu vurgulamakta ve asimilasyon siyasetinin iflasını, yol açtığı hastalıkları sıralayarak ilan etmektedir. Çare gönüllü entegrasyondur. Entegrasyon, azınlıklarla ilgili uluslararası hukuk metinlerinde de yer alan “rıza”ya dayalı bütünleşmedir. Kendilerini dışlanmış, aşağılanmış, yaralanmış hisseden Kürtleri gönüllü bir katılıma davet etmektir. Çözüm bulunduğu alan: “Etnik kimlikleri kurumsallaştırmadan, liberal demokrasinin bireysel özgürlükler kavramından hareketle, üniter devlet/çoğulcu toplum zemininde formül aramak...”tır. Tahrif edilmiş, abartılmış milliyetçi tarihlerin dışında kalıp, gerçeklere saygı göstererek barışa ve huzura yakın durmak gerçekten bugünlerde ihtiyaç duyduğumuz en kıymetli şey. Hükümlerine, düşüncelerine iman edenler, bu hüküm ve düşüncelerle varacağımız felaketi fark ederek, “Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek”le farklı başlangıçlar, yollar ve yöntemler bulabilirler.
All for Joomla All for Webmasters