'Hayatta En Hakiki Mürşit' Üzerine
Felsefeci Hilmi Yavuz'un bugünkü Zaman'da yayımlanan Kemalizm ve Pozitivizm başlıklı yazısı, kayda değer. Tarihçi Mete Tunçay'ın tek parti dönemi Türkiyesi hakkındaki tespitlerine de atıfta bulunan Prof. Yavuz, "hayatta en hakiki mürşit, ilimdir" sloganının, "Aydınlanma'nın pozitivist varyantını işaretlediğini" belirtmiş. Bunun neden yanlış olduğunu ve ne gibi sakıncalı siyasi sonuçlar doğurduğunu da anlatmış.
Ben de bir ekleme yapayım: Eğer "hayatta en hakiki mürşit, ilimdir" sözünde "ilim"den kasıt "bilim" ise, bu, bilim dışı bir önermedir. Çünkü bilimsel yöntem, deney ve gözlemden ibarettir. "Hayatta en hakiki mürşit bilimdir" önermesini deney ve gözlem yoluyla test etmek ise imkansızdır.
Bilimsel yöntemin etkinliğini kabul etmek (yani bilime önem vermek) başka şey, bunun "en hakiki mürşit" olduğuna inanmak (yani bilimcilik) başka şeydir. İkincisi, tam anlamıyla bir inançtır. Dolayısıyla ilhamlarını "gökten ve gayptan" alanlar ile "bilimden" alanlar arasında, sadece bir "inanç tercihi" farkı vardır. İkincilerin, kendi inançlarını "gerçekliğin ta kendisi" olarak dayatmaları ise, entelektüel despotizmden başka bir şey değildir. Ve nitekim kendisini siyasi despotizm olarak da sık sık dışavurmaktadır.