Türkçülük Ve Kürtçülük: Madalyonun İki Yüzü
[25Mart 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Türkiye'nin Kürt sorunu üzerinde kafa yoran pek çok entelektüelin de fark ettiği gibi, bu aslında iki yönlü bir sorun. Bir tarafta, ülkemizde yaşayan her Türk vatandaşının etnik olarak da Türk olduğunu veya buna dönüşmesi gerektiğini savunan Türkçülük, diğer tarafta ise sahip olduğu Kürt etnik kimliğini siyasi bir bölünmenin dayanağı olarak gören Kürtçülük var.
Bir taraf "Kürdüm" demeyi on yıllar boyunca yasakladı. Hala da böyle dedirtmemeye çalışıyor. Öteki taraf ise "Kürdüm" demekle yetinmeyip, bunu Türkiye'ye karşı siyasi bir isyanın sloganın haline getiriyor.
Her iki tarafın da kendini haklı çıkarma yöntemleri var. Türkçüler, aslında "Atatürk milliyetçiliğine" dayandıklarını söylüyorlar. Oysa durum pek de öyle değil. Daha doğrusu, "Atatürk milliyetçiliği"nin ne olduğu pek o kadar açık değil. "Ne mutlu Türküm diyene" sözü, "Türkiye vatandaşı olduğum için mutluyum, Türkiye vatandaşlarına da Türk deniyor" anlamına mı geliyor? Yoksa "Etnik Türk haline geldim, Türkçe ve etnik Türklük dışındaki dil ve kültürleri reddettim" manasına mı? 1920'li ve 30'lu yıllara baktığımızda, Atatürk milliyetçiliğinin aslında birinci formülle yola çıktığını, ancak dönemin şartlarının zorlamasıyla, ikinci formüle doğru kaydığını görüyoruz. Bu ikinci formülün de Kürtlerde büyük bir tepki yarattığını...
Bugün Türkiye'de ancak birinci formülün tutacağı, yani "herkes Türktür, ama bu Türklüğün anlamı da Türkiye vatandaşlığıdır" diye özetlenebilecek bir yaklaşımın kabul görebileceği ise açık.
Etnik Milliyetçi Fanatizm
Bunu kabul etmeyen "Türkçüler" ne yapacaklar? Kürtlere karşı nefret dolu satırlarla dolu Türkçü dergiler, internet siteleri bu soruya oldukça saldırgan ve militan cevaplar veriyor. "Türkler ve Kürtler arasındaki yaşam mücadelesini biz kazanacağız" gibisinden Sosyal-Darwinist, Nazivari sözler var, söz konusu Türkçü kaynaklarda.
Peki ya Kürtçüler?... Onlar da fanatizmde Türkçüleri aratmıyor, hatta daha ileri gidiyorlar. Kürtçü yayınlar ve internet sitelerinde, "Türklerden kız almayın, Türk havayollarına binmeyin, şirketlerine ortak olmayın" gibi düşmanlık ve "ırksal bölünme" çağrıları var. Kendilerini haklı çıkarmak için kullandıkları bazı argümanlar -- örneğin "kimliğimiz on yıllar boyunca inkar edildi" şikayeti -- doğru; ama buradan hareketle kurdukları komplo teorileri -- örneğin "Türkler bizi geri bıraktı" iddiası, "Türk emperyalizmi" tezi -- tamamen yanlış.
Doğan Kitap tarafından bu hafta yayımlanan Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek adlı kitabımda, Kürt sorununun tarihsel gelişimi yanında, söz konusu Türkçülük-Kürtçülük kutuplaşmasını da inceledim. Ve aslında birbirlerine ne kadar benzediklerini gösterdim.
Örneğin her iki ideoloji de, uydurma bir tarih anlayışına dayanıyor. 1930'lu yıllarda üretilen ve Türkleri 8-10 bin yıl öncesinde dünyanın en ileri ırkı olarak tasvir eden, "Türk kafatası" üzerine yorumlar giren "Türk Tarih Tezi" saçmalığını biliyoruz. Ne ilginç, bugünün Kürt milliyetçileri de adeta bir "Kürt Tarih Tezi" savunuyorlar. Cemşid Bender ve Mehrdad Izady gibi şoven Kürtçü teorisyenler, “20 bin yıllık... bütün medeniyetlere kaynak olan... matematiği icat eden... Aryan ırkından” bir Kürt ırkı mitolojisi oluşturmaya çalışıyorlar. Ellerindeki tek "kaynak" ise hayalgüçleri.
Şamanizm'e Karşı Zerdüştlük
Türkçülük ve Kürtçülük ideolojilerinin ortak bir yönü de, İslam'dan pek hoşlanmamaları. Türk ırkçılığının fikir babası olan Nihal Atsız'ın "milli şuuru geri bıraktığı" için İslam'ı kötülemesinin bir benzerini, bugün Kürt milliyetçilerinde görmek mümkün. İslam karşıtı Türkçüler Şamanizm'i yeniden uyandırma hayalleri kurarken, İslam karşıtı Kürtçüler de Zerdüştlüğü diriltme planları yapıyorlar. Her iki ideoloji, Türkleri ve Kürtleri asırlar boyunca kardeşçe bir arada yaşatmış olan Osmanlığı İmparatorluğu'na da diş biliyor.
Türkçülük ve Kürtçülük ideolojilerinin bir ortak yönü daha var ki, o, sevindirici: Kürt ve Türk vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, bu çatışmacı, şoven, faşizan fikirlere itibar etmiyor. Ama toplumsal gerilim artar, sosyal çalkantılar yaşanırsa, söz konusu marjinal fikirler etkili olabilir.
Dolayısıyla bugün Türkiye'nin Kürt sorununun çözümü, bir yandan Güneydoğu'nun ekonomik gelişmesi, "Kürt kaplanları"nın doğup bölgeyi kalkındırması, bireysel özgürlüklerin genişletilmesi gibi sosyal ve ekonomik faktörlere; bir yandan da Türkçülük ve Kürtçülük ideolojilerinin fikri düzeyde yenilmesine bağlı.
Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek'te, bir taraftan bu genel argümanını delillendirirken, bir tarafından da "Türkçülük ve Kürtçülük ideolojilerinin fikri düzeyde yenilmesi" işine soyundum. Umarım yararlı olur.