Türkiye İran olacak Mı?
[17 Şubat 2006 tarihli Radikal gazetesinde yayınlandı]
'Türkiye İran olmayacak' sloganı geçtiğimiz on yıllar içinde bu ülkenin sokaklarında çok yankılandı. Bugünlerde ise Türkiye 'İran olmaya' değilse bile İran'a benzemeye her zamankinden daha yakın. Ancak söz konusu sloganı dillerine dolayanların sandığı yönden değil. Tam aksi yönden...
Malum, İran'ın özelliği otoriter bir rejimle yönetiliyor olması. Bu otoriterizmin ortaya çıktığı alanlardan biri, devletin kadın giyimine dair getirdiği katı kurallar. Kadınların başörtü takması yasal zorunluluk ve güvenlik güçleri tarafından sıkı sıkıya dayatılıyor. Benzer bir yasak, Suudi Arabistan'da da geçerli. Suudi Krallığı'nın 'mutavva' olarak anılan 'din polisleri', değneklerle sokakta gezip kadınların kılık-kıyafetinin uygunluğunu denetliyor.
Kadın kıyafeti için yasa
İşte İran'a ve Suudi Arabistan'a egemen olan 'kadın kıyafetini yasayla düzenleme' zihniyeti, bugünlerde Türkiye'nin üzerinde de bir hayalet gibi dolaşıyor. Çıkış yeri ise Danıştay. Danıştay, son kararıyla, devlet memuru kadınların başlarını sokakta da açtırmaya yönelik bir adım attı. Yani İran ve Suudi rejimleri kadınların başını zorla örterken, Türkiye zorla açacak. Her ikisi de despotizm...
Denebilir ki, İran ve Suudi Arabistan'daki yasalar tüm kadınlar için geçerli, Türkiye'de sadece kamusal alanda uygulanıyor. Doğru, zaten bu nedenle Türkiye'deki despotizm daha hafif. Nitekim dünya ülkelerinin özgürlük düzeyini ölçen Freedom House isimli kuruluş, İran ve
Suudi Arabistan'ı 'özgür olmayan ülkeler' diye tanımlarken, Türkiye'yi 'yarı özgür ülkeler' kategorisine sokuyor. Buna da şükür...
Ama niçin Türkiye 'tam özgür' bir ülke olmasın? Türk vatandaşları, nerede ne giyeceklerine, yasa zoru ve polis copu olmaksızın, kendi başlarına karar veremesinler?
Aslında sadece giyimle değil, düşünceyle de çok yakından ilgili olan bu 'özgürleşme'nin neden bir türlü tam gerçekleşmediğini görmek için, yine İran örneğine başvurmakta yarar var. Çünkü orada despotizmi üreten sistem, buradakinden özünde farklı değil.
İran rejimindeki sorun, seçimle işbaşına gelen siyasi temsilcilerin üzerinde atanmış bir kadronun bulunması. Din adamlarından oluşan bu kadro, Ayetullah Humeyni'nin 'Velayet-Fakih' doktrini gereğince, halkın temsilcilerine 'velayet' ediyor, yani onları denetleyip düzeltiyor. İran halkının çoğunluğu, "Biz nasıl giyineceğimize kendi başımıza karar vereceğiz" dese bile, bu aykırı isteğin ulemanın velayetini aşması mümkün değil.
Velayet-i Devlet
Ne ilginç, benzer bir sistem Türkiye'de de var. İran'dakinden daha yumuşak, daha örtülü, daha sınırlı, ama yine de Türkiye'yi 'yarı özgür' bir ülke olarak tutmaya yetecek kadar etkili bir sistem bu. Adına, Humeyni'den ilhamla, 'Velayet-i Devlet' diyebiliriz.
Merkezinde, kendine dar bir ideolojik kimlik belirlemiş, bunu benimsemeyen toplum kesimlerini tehdit sayan, onları 'kamusal alan'dan kovan, onların siyasi temsilcilerini ise elinden geldiğince saf dışı bırakmaya çalışan bir bürokrasi eliti var. İran'dakilerin adı 'dini ulema' ise bu da 'laik ulema.' Her iki 'ulema' kendi velayetini meşrulaştırmak için benzeri söylemler kullanıyor. İran'dakiler eğer rejim özgürleşirse dinin, Türkiye'dekiler ise laikliğin elden gideceğini ileri sürüyorlar.
Oysa doğrudan Kuran'ın kendisi 'Dinde zorlama yoktur' (Bakara Suresi, 256) hükmünü veriyor ve laikliğin de çok daha özgürlükçü yorumları var. Dahası despot olmayan İslam ve laiklik anlayışlarının hem tarihte hem günümüzde çok sağlıklı örnekleri var. Dolayısıyla rejimler özgürleşirse, ne din ne de laiklik elden gidecek. Elden gidecek olan tek şey, bu kavramları kullanarak kendisine iktidar zemini üretmiş olan 'velayet' sahiplerinin gücü.
Ama velayet sahiplerinin iktidar tutkuları kadar samimi korkuları da var. 'Ya hep ya hiç' mantığıyla düşünmeye alıştıkları için, en ufak 'geri adım'ın yıkımla sonuçlanacağını sanıyorlar. Bu yüzden özgürlük isteyenlere bir görev düşüyor: Özgürlüğü sadece kendileri değil herkes için istediklerini açıkça ortaya koymalılar. Kadınların hem başörtü hem de mini etek hakkını savunmalılar. Şöyle demeliler: Bırakalım kadınları istedikleri gibi giyinsinler.