"İlginçtir ki dünyanın pek çok yerinde Amerika, yaptıklarından dolayı, örneğin Taliban'ı yıktığı, Irak'ı işgal ettiği veya İsrail'i desteklediği için nefret topluyor. Ama bir kısım Türkler'in Amerika'dan nefret etmelerinin nedeni, kurgusal filmlerde ve kitaplarda yaptıkları."Geraghty, "Metal Fırtına" romanını ve "Kurtlar Vadisi Irak" filmini kast ediyor. Haksız sayılmaz. Söz konusu romanı okumamıştım. "Kurtlar Vadisi" dizisini ise hiç izlemedim. Ama sinemadaki "Irak" versiyonuna gittim. Ve ülkem adına üzüldüm. Çünkü bu film ve toplumdaki etkisi, Türkler'in, gerçek dünyada yaşadıkları sorunları sanal dünyada kendilerini tatmin ederek çözmeye çalışan bir toplum olma yolunda ilerlediğini gösteriyor. Hayra alamet değil bu. "Kurtlar Vadisi Irak", bir Türk milliyetçiliği propagandası. Ama buradaki milliyetçilik, milletlere zarar veren, çünkü onları içine kapanmaya mahkum edip geri ve ilkel bırakan cinsten. 'Kurşun atan'ın şerefi Hani bir zamanlar Tansu Çiller'in çok tartışılan "devlet için kurşun atan şereflidir" diye bir sözü vardı. Film, işte o "kurşun atanların", hem hukuk dışı yollardan atan mafyavari tiplerin kahramanlık öyküsü. Bu tiplerin ele başısı ve filmin de esas oğlanı, her daim kasıntı bir şekilde gezinip çatık kaşlarıyla etrafı süzen Polat Alemdar. Polat beyin maceraları ise mesaj yüklü. Filmin hemen başlarında iki adamıyla birlikte Kuzey Irak'ta ilerlerken Kürt milislerin kontrol noktasına geliyor. Adamlara "burada adam satın almak kolaymış, almaya geldim" diye hakaret edip onları öfkelendirken sonra, el çabukluğu-marifet, hepsini öldürüveriyor. Bir tanesinin araba camında boğazı kesiliyor. Herhalde bu sahnede seyircinin "oh olsun, Irak'ta Kürt devleti kurmaya kalkarsanız, bizim kurtlarımız gelir sizi boğazlar" diyerek Kürtlere karşı "içinin soğuması" bekleniyor. Bir başka sahnede Polat Alemdar kendisini tutuklamak isteyen yerel Kürt yetkililere "sizin otoritenizi tanımıyorum" diyor. Kendisine neci olduğunu soran Amerikalı "kötü adam" Sam William Marshal'a ise, "ben ne diplomat ne askerim, sadece TÜRK'üm" diye köpürüyor. Yani Polat Alemdar, sadece "Türk" olduğu için, "Irak Kürdistanı"na gidip önüne gelen Kürt'ü öldürme yetkisine sahip. Artık bundan ne anlarsanız... Anti-Amerikanizm? Söz konusu anti-Kürt tema filme egemen. Kürtler "Amerikan işbirlikçisi" olarak gösterilip aşağılanıyor. Anti-Kürt çizgiden daha da belirgin olan, zaten filmin ana karakterini belirleyen ise, anti-Amerikanizm. Bu "anti"likleri dengeler gibi gözükmek için filme bir tane iyi Amerikalı, bir tane de iyi Kürt eklenmiş; ama bu istisnalar kaideyi bozmuyor. Bence anti-Amerikanizm açısından sorun, Amerikalıların işkence yaparken ve suçsuz insanları öldürürken gösterilmesi değil. Çünkü böyle Amerikalılar gerçekten var ve Ebu Gureyb cezaevinde yaptıkları alçaklıkları tüm dünya gördü. Bir grup sadist İngiliz askerinin vahşetini de şu günlerde ekranlarda görüyoruz. Sorun, Amerikalıların sadece böyle gösterilmesi. Irak'ta yaptıkları sadece buymuş gibi resmedilmesi... Oysa Irak'ın bir yüzünde Amerikan işgalinin hoyratlığı ve bazı sadist askerlerin rezaletleri varsa -- ki bunlar da ülkelerinde yargılanıp mahkum oldular -- diğer yüzünde ülkenin Saddam zulmünden kurtarılması, başta Şiiler ve Kürtler olmak üzere Saddam muhaliflerinin rahat nefes alması, ilk kez serbest seçimlerin yapılması var. Zaten bu yüzden Irak nüfusunun toplam yüzde 80'ini oluşturan Şiiler ve Kürtler, ABD'ye "Kurtlar Vadisi Irak" penceresinden bakmıyorlar; "Yeni Irak"tan memnunlar. Filmdeki yanlış bir mesaj da, Irak'taki "direnişçileri" korkunç bir işgale karşı haklı bir mücadele yürüten, sadece bazen biraz ayarı kaçıran özgürlük savaşçıları gibi göstermesi. Oysa Irak'taki "direnişçierin" bir kısmı düpedüz terörist. Eski Saddamcılardan veya El Kaide militanlarından oluşan bu katiller, koyu bir Sünni taassubu yüzünden Şiileri "kafir" saydıkları için, son üç yılda binlerce masum Şii'yi öldürdüler. Kurtlar Vadisi'nde cami bombalama işini Amerikalılar yapıyor; oysa gerçek Irak'ta cami bombalamanın uzmanı "direnişçi"ler. Defalarca Şii mabed ve türbelerini havaya uçurup katliam yaptılar. Bundan bir kaç ay önce, Iraklı Şii çocuklara şeker dağıtan bir Amerikan asker de bu "direnişçiler" tarafından bombalanmış, o askerler birlikte masum çocukların minik bedenleri de paramparça olmuştu. Film, İslami mi? Filmin beni en rahatsız eden yönü ise, içerdiği yoğun Hıristiyan düşmanlığı. Cami bombalatıp çocuk öldürten, her haliyle aşağılık bir adam rolündeki Amerikalı komutan Sam, Haç'ın önünde uzun uzun dua ediyor. "Yakın, yıkın, öldürün" emirlerini, Hz. İsa ve Oniki Havari tablosunun önünde veriyor. Bu, Türkiye'de uzunca bir süredir devam eden, meyvelerini Rahip Santori cinayetinde ve Ağca'yı "Malatya'da doğru, Papa'yı da vurdu" diye karşılayan güruhta gördüğümüz anti-Hıristiyan propagandanın yeni bir örneği. Bu propagandanın ardında ise, siyasi bir proje yatıyor. Etyen Mahçupyan, Zaman'daki yazısında bunu iyi teşhis etmiş. Şöyle diyor:
"Görünen amaç dindar kesimin milliyetçi projeye bağlanmasıdır. Çünkü Türkiye'deki milliyetçiliğin hedefi AB ve Batı karşıtlığı üzerinden ülkenin içe kapanıp otoritaryanizm altında tutulması iken, dindar kesim AKP'nin açtığı yoldan dünyayla bütünleşmeye gidiyor. Bu gidişin engellenmesi dindarların da milliyetçileşmesi ile mümkün ve onları tahrik edecek şey de tabii ki misyonerlik faaliyetleri."İşte "Kurtlar Vadisi Irak", söz konusu projeye "cuk" oturuyor. Film aslında, dindar olmayan milliyetçilerin, dindarları "milliyetçi projeye" bağlama girişimi. Filmde İslam'ı öven ve yücelten sahneler de var. Bunlar İslami açıdan hoş ama, arada bir sahne var ki, filmin konseptinin daha çok faşizmle dolu olduğunu bağırıyor: Polat Alemdar, "kötü adam"ı canlandıran Sam Marshal'ın Hıristiyan mantığıyla söylediği "biz Tanrı'nın çocuklarıyız" lafına, "senin gibi bir çocuğum yok" diye cevap veriyor! Bu zıvanadan çıkmış küstahlık, İslami açıdan, en az Danimarka'daki karikatürler kadar terbiyesizce bir laf... İslami örtü, "kurt"un sivri dişlerini gizleyemiyor.