Akıl, Bilim Ve Mini Etek
[10 Aralık 2007 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Medyamızın “laik fundamentalist” kalemlerinden Tufan Türenç'in 3 Aralık 2007 tarihli Hürriyet'teki köşesinin başlığında “Türkiye Akıl ve Bilimi Terk Ediyor” diye yazıyordu. Böyle çarpıcı bir iddia görünce, insan istemez ikna edici “veriler”e hazırlıyor kendini. Türkiye'de laboratuvar ve kütüphanelere ayrılan ödenek daraltılmış olabilir mesela. Veya bilimsel yayın üretimi azalmış, üniversitelerimiz düşüşe geçmiş olabilir.
Ama Sayın Türenç'in yazısında böylesi “veriler” değil, iki “olay” vardı: Bir fuarda hosteslik yapan bir genç manken “AK Partili bakan geliyor” diye mini eteğini gizlemek ihtiyacı hissetmişti. Bir de, Isparta'da bir öğretmen, öğrencilerine “Atatürk resimli fanilalar” giydirdiği için ayrımcılığa maruz kalmıştı.
Bu hikayelerin gerçeği ne kadar yansıttığını bilmiyorum ve bana enteresan gelen de işin o kısmı olmadı. Aslında “Bırakınız açsınlar, bırakınız örtsünler” ilkesine inanan birisi olarak, bu gibi “mahalle baskısı” problemlerinin önemsiz olduğunu da düşünmüyorum. Ama bence çarpıcı nokta, “akıl ve bilim” deyince Sayın Türenç'in aklına “mini etek ve Atatürk fanilası”nın geliyor oluşu. Ne dersiniz, bu işte bir gariplik yok mu?
Bence bir gariplik var ve hem de yüz yılı aşkın bir süredir var. Osmanlı toplumunun Batı karşısında geri kaldığını anlayan, ama niçin geri kaldığını anlamayan, o yüzden de Batılılar gibi giyinmek ve tüketmek suretiyle problemi çözeceğini sanan bir “yüzeysel çağdaşlaşmacılar” sorunu var ülkemizde.
İslami düşünür Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, bu sorunu daha ilk ortaya çıktığı zamanlarda, 19. yüzyılda teşhis etmişti. “Bir Fransız gibi giyinen, bir İngiliz gibi gezinen, bir İtalyan gibi şarkı söyleyenimiz var; fakat bir zırhlı yapacak mühendisimiz, bir fabrika kuracak adamımız yok” diyordu. Bugün mühendislerimiz ve fabrikatörlerimiz var, ama “yaşam tarzı saplantısı”nın sahiplerinde pek bir gelişme yok.
Bakın bu işi bir senaryo üzerinde düşünelim: Diyelim ki, mini etekli, şirin mi şirin bir genç kızımız var. “Cumhuriyet mitingleri”nde bayrak sallamayı pek seviyor. Ama bu kızımızın ne bilimle ne de toplumsal meselelerle ilgisi var. Aslında vaktinin çoğu, Paris Hilton'un son skandalını veya Helin Avşar'ın en yeni macerasını takip etmekle geçiyor. Hayatta kendi başına ayakta durmak fikrini pek cazip bulmadığı için, harıl harıl “zengin koca” arıyor.
Bir de başörtülü bir genç kız var. Üniversitede sosyoloji okuyor. Yüksek lisans yapıp “Post-modernite ve Türkiye yansımaları” diye bir tez yazmayı planlıyor. “İslami feminizm” akımıyla yakından ilgili. Kürt sorunuyla alakadar. Ekonomik özgürlüğünü kazanmak istiyor. İlla “zengin” değil, ama değerlerine uygun bir eş umuyor.
Sizce bu iki kızdan hangisi daha moderndir? Sayın Türenç'in kıstaslarıyla düşünürsek, ilk kızın mini eteğini, “modern” olması, hatta “akıl ve bilim”le dolup taşması için yeterli bulabiliriz. Oysa sembollerle düşünmek yerine “analiz etme”yi bilen bir sosyal bilimci, size asıl ötekinin modern olduğunu söyleyecektir.
Bu, Türkiye'nin “yüzeysel çağdaşlaşmacılar”ının “akıl ve bilim” algısındaki derin sorunun kaba bir özetidir. Bu algıdaki bir diğer sorun da, “akıl ve bilim”i kutsallaştırıp şaşmaz bir “mürşit” sanmalarıdır ki, işin o kısmı Çarşamba'ya...