"Canlıların oluşumundaki zaman hafızamızın alamayacağı kadar uzun ve ne kadar küçük olursa olsun her türlü olasılık mümkün. Bir zarı milyarlarca yıl boyunca atsak bir keresinde köşesi üzerine düşebilir. Dolayısıyla mükemmel işleyen organizmaların oluşması milyarlarca yıl içerisinde tesadüfler sonucu gerçekleşmiş olabilir."Prof. Oral'ın bu "uzun zaman içinde her şey olur" yaklaşımı, Darwinistlerin sık kullandığı bir argümandır. Argümanı kullanma nedenleri ise, ortada Darwinistik evrim lehine bir kanıt olmayışıdır. Kanıt olmadığı için, meseleyi uzun zamana yaymaya ve böylece gözlem ve deney dışına çıkarmaya çalışırlar. Bir yandan bunu yaparken, bir yandan da "tesadüf"le açıklamaya çalıştıkları sistemleri basite indirgemeye çalışırlar. Örneğin Prof. Oral, "bir zarın köşesi üzerine düşmesi"nden söz etmiş. Oysa canlıların kökeni böylesine basit bir mesele değil ki... Moleküler biyolog Michael Denton hücrenin kompleksliğini benzetmek için "uzay gemisi" örneğini kullanır. Eğer Prof. Oral "zarın tesadüfen köşesi üzerine düşmesi" yerine, "uzay gemisinin tesadüfen oluşması" örneğini kullansa, "uzun zaman her şeye yeter" iddiasının ikna edici olup olmadığı, daha açık görülürdü. Ama ne ilginç, Prof. Oral'a tam da böyle bir örnek sorulmuş. Aktüel'den verilen örneği ve Prof. Oral'ın cevabını okuyalım:
[Prof. Oral] İngiliz matematikçi ve astronom Fred Hoyle'nin "Bir hücrenin tesadüfen oluşması, bir hurda yığınının kasırgaya tutulup Boing 747 haline gelmesine benzer" mizahi cümlesini de ironik bir dille yanıtlıyor: "Burada unutulan evrimin milyarlarca yılda gerçekleşmesidir. Olasılık hesapları zamanla da bağlantılıdır. Örneğin damlayan çeşmenin bir mermeri oyması imkânsızdır. Ancak eski çeşmelere bakarsanız suyun damladığı yerde bir oyuk olduğunu görebilirsiniz.Bir Prof'dan daha iyi bir değerlendirme beklenirdi... Çünkü burada verdiği örnek, konuya hiç bir şekilde uymuyor. Mermere damlayan suyun onu delmesi, rastlantılar sonucunda mümkün hale gelen bir imkansızlık değildir ki! Aksine kaçınılmazdır. Mermerin üzerine düşen her damla, ondan mikro düzeyde bir parça koparır ve uzun yıllar içinde mermer üzerinde gözle görünür bir fark olur. Böyle bir örnek, Darwinizm'in tesadüf iddiası için değil de, "canlılardaki küçük değişimler zamanla tür değişimine, yani evrime yol açar" iddiasını desteklemek için kullanılsaydı, o zaman daha tutarlı olurdu. Ama yine de yanlış olurdu. Çünkü ortada, gözlem ve deney yapabildiğimiz zaman dilimleri içinde tespit ettiğimiz "küçük evrimsel gelişimler" yoktur ki, bunlar milyonlarca yıla yayılınca daha büyük gelişmeler meydana getirsin. Bugüne kadar hiç bir türün rastlantısal mutasyonlar nedeniyle yeni bir genetik bilgi kazandığı, yeni bir organ geliştirdiği, yeni bir protein sentezlediği gözlemlenmemiştir. Dolayısıyla ortada tek bir "damla" yoktur ki, bunun uzun zaman içinde "damlaya damlaya" evrim meydana getirdiğini kabul edelim. Prof. Ali Nesin'in Yanılgısı Aktüel'in haberinde, Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Ali Nesin'in de yine "olasılıklar zamanla bağlantılıdır" dediğini okuyoruz. Yani yine "uzun zaman içinde her şey olur" yaklaşımı... Bu yaklaşımın temelinde aslında ilginç bir inanç yatıyor. "Madde + Zaman = Her şey" olarak formüle edilebilecek olan bu inanç, yeterince zaman tanındığında maddenin her şeyi yaratabileceği varsayımına dayalı. Bu bir mağaranın ortasında görkemli bir heykel bulan bir insanın, bunun bir heykeltraşın eseri olduğunu kabul etmektense, "bu mağara kim bilir kaç milyon yıldır var, bu heykel zamanla bir şekilde tesadüfen ortaya çıkmış olmalı" demesine benziyor. Oysa, elbette, bir heykeltraşın varlığını kabul etmek çok daha mantıklı... Peki canlılıktaki tasarımın bilinçli bir Yaratıcı'nın değil de mutlaka "Madde + Zaman" ikilisinin eseri olduğu neden ısrarla ileri sürülüyor? Çünkü bunu öne sürenlerin, inandıkları bir felsefe var: Materyalizm. Bu felsefe, maddeden başka bir varlığı kabul etmeyi baştan yasakladığı için, geriye "Madde + Zaman"ın yaratıcı gücüne inanmaktan başka çare kalmıyor. Görünen o ki Prof. Nesin de bu materyalist inanca sonuna kadar bağlı. Ama dogmatik, yani hiç bir kanıt olmaksızın, körü körüne kabul edilen bir inanç bu. Dolayısıyla Prof. Nesin'in Akıllı Tasarım teorisi için yaptığı "Akıllı Tasarım Teorisi'yse bilim değil bir felsefedir, biyoloji kitaplarına konamaz ama din bilgisi kitaplarında yer alabilir" yorumunu aslında tersine çevirmek gerekiyor. Materyalizm ve onun biyolojiye uyarlamaları (yani Darwinizm) felsefe (ve hatta din!) kitaplarında yer almalı. Biyoloji kitaplarında sadece gözlem ve deneye dayalı kanıtlar yer almalı. Prof. Haluk Ertan'ın "Yanlış Tasarım" İddiası Daha önce Radikal gazetesindeki bir makalesine dair de eleştirel bir yazı yazmış olduğum Prof. Ertan, Aktüel'de şöyle demiş:
"Yaratılış dogmasına göre kutsal sayılan insandan kimi canlılardaki kullanışlı birçok sistemin esirgenmiş olması düşündürücü. Örneğin köpek balıklarının dişleri her yıl yenilenirken birçok insan dişlerinden dolayı acı çekiyor. Bazı organizmalarda olduğu gibi insan da etkili bir DNA tamir mekanizması ve bağışıklık sistemine sahip olabilseydi, temelde genetik hatalara bağlı bir hastalık olan kanserden kırılmazdı. İnsan vücudu bitkilerin yaptığı gibi fotosentez yapabilseydi kısa süreli bir güneşlenme sayesinde günlük enerji ihtiyacını karşılayabilirdi."Prof. Ertan bu sözleriyle tümüyle subjektif, keyfi bir yorum yapmış oluyor. Çünkü Tasarım Teorisi'nin, "canlılar Prof. Ertan'ın en uygun gördüğü biçimde tasarlanmıştır" gibi bir iddiası yok. Teori, canlıların mevcut kompleks yapılarının rastlantı ürünü olup olamayacağını araştırıyor ve olamayacakları sonucuna varıyor. Bu sonuca yönelik bir itiraz, ancak aynı kompleks yapıların rastlantı ürünü olabileceklerini göstererek yapılır. Ama Darwinistler bunu başaramadıkları için, Prof. Ertan gibi, "bence şöyle olsa daha iyi bir tasarım olurdu" gibi yorumlara başvuruyorlar. Oysa beğenmediklerini söyledikleri biyolojik yapılar dedikleri gibi olmuş olsa, o zaman da başka bir şey söyleceklerdi. "Beğenmemenin" bir kriteri ve sonu yok. Kaldı ki, ne Tasarım Teorisi'nin de Prof. Ertan'ın işaret ettiği İlahi dinlerin, "insan bedeni eksiksiz ve zaafsızdır" diye bir iddiası da yok. Bir sistemin bazı aksaklıklara sahip olması, onun tasarlanmadığını veya yaratılmadığını göstermez. Tasarımcı veya Yaratıcı, belirli bir amaç üzere, eksiklik ve zaaf meydana getirmiş olabilir. İslami açıdan düşünüldüğünde, zaten durumun öyle olduğunu görüyoruz. Kuran'da "insan zayıf olarak yaratılmıştır" bilgisi yer alır. (Nisa Suresi, 28) Yine Kuran'da ve genel olarak İslami kaynaklarda, insanların hastalıkları ve zaaflarının önemli birer ders, ibret ve hatırlatma vesilesi olarak yaratıldığı haber verilir. Kisacası diyebiliriz ki, Aktüel dergisine görüş bildiren Darwinist akademisyenlerin argümanlarının hiç birinin ciddiye alınabilir bir tarafı yok. Bu argümanların tek faydası, Darwinizm'in ve onun temeli olan materyalist felsefenin ne denli yüzeysel ve yanıltıcı olduklarını göstermek olsa gerek.